Tarihçi ve yazar Rutger Bregman, daha kısa çalışma haftalarının kazaları azaltmaya, iklim değişikliğiyle mücadeleye, cinsiyetleri daha eşit hale getirmeye ve daha fazlasına yardımcı olabileceğini iddia ediyor
Eğer 21. yüzyılın en büyük iktisatçısına 21. yüzyılın en büyük zorluğunun ne olduğunu sorsaydınız, iki kez düşünmesine gerek kalmazdı.
Boş zaman.
1930 yazında, Büyük Buhran tam hız kazanırken, İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes, Madrid’de “Torunlarımız İçin Ekonomik Olanaklar” başlıklı, yani bizim için ilginç bir konferans verdi. O zamanlar Madrid karışıktı. İşsizlik kontrolden çıkmış, faşizm zemin kazanıyor ve Sovyetler Birliği aktif olarak destekçi topluyordu. Felaketin kıyısındaki bir şehirde konuşan İngiliz iktisatçı, sezgilere aykırı bir tahminde bulundu. O zamandan yüz yıl sonra, insanlığın şimdiye kadar karşılaştığı en büyük zorlukla karşı karşıya kalacağını söyledi: boş zaman. Peki bu boş zamanlala ne yapmalı. Keynes bir yüzyıl içinde Batı yaşam standardının 1930’un en az dört katına çıkacağını tahmin ediyordu.
Vardığı sonuç: 2030’da haftada sadece on beş saat çalışıyor olacağız. Bu kehanetin gerçekleşmesi için çok zaman geçti. 2000 yılı civarında, Fransa, Hollanda ve ABD gibi ülkeler zaten 1930’dakinden beş kat daha zengindi. Ancak günümüzde en büyük zorluklarımız boş zaman ve can sıkıntısı değil, stres ve belirsizlik. Neden bu kadar çok çalışıyoruz?** Henry Ford ve W.K. Kellogg’a göre, üretkenlik ve uzun çalışma saatleri arasında korelasyon yok!**. 1980’lerde Apple çalışanları, “Haftada 90 saat çalışmak ve onu sevmek!” yazan tişörtler giyiyorlardı. Daha sonra, üretkenlik uzmanları, yarım saat çalışsalardı, Machintosh’lar hayatımızda daha çabuk girecekti…
>Daha az tüketmek, daha az çalışmakla ya da daha iyisi, refahımızı boş zaman biçiminde tüketmekle başlar.
Modern bir bilgi ekonomisinde haftada 40 saat çalışmanın bile çok fazla olduğuna dair güçlü göstergeler var. Araştırmalar, yaratıcı yeteneklerini sürekli olarak kullanan birinin günde ortalama altı saatten fazla üretken olamayacağını gösteriyor. Büyük bir yaratıcı sınıfa ve yüksek eğitimli nüfusa sahip dünyanın zengin ülkelerinin de buna uyuyor olmaları tesadüf değil. Ve daha az çalışmak aslında dünyanın en büyük sorunlarının çoğunu çözebilir.
Daha az çalışmak stresi azaltabilir: - sayısız araştırma, daha az çalışan insanların hayatlarından daha memnun olduklarını göstermiştir. Çalışan kadınlar arasında yakın zamanda yapılan bir ankette, Alman araştırmacılar “mükemmel gün”ün miktarını bile belirlediler. Dakikaların en büyük kısmı (106) “yakın ilişkilere” gidiyordu. “Sosyalleşme” (82), “rahatlama” (78) ve “yemek yeme” (75) de yüksek puan aldı. Listenin en altında “ebeveynlik” (46), “iş” (36) ve “işe gidip gelme” (33) vardı. Araştırmacılar kuru bir şekilde “esenliği en üst düzeye çıkarmak için, çalışma ve tüketmenin (ki bu da GSYİH’yi artırır) insanların günlük faaliyetlerinde şimdiye kıyasla daha küçük bir rol oynayabileceğini” belirtti.
(Çeviren Notu: Çalışmaya buradan erişin: https://econpapers.repec.org/article/eeejoepsy/v_3a34_3ay_3a2013_3ai_3ac_3ap_3a210-217.htm)
Daha az çalışmak iklim değişikliğini yavaşlatabilir mi? Anlaşıldı, evet:) Dünya çapında daha kısa bir çalışma haftasına geçiş, bu yüzyılda yayılan CO2’yi yarı yarıya azaltabilir. Daha kısa çalışma haftası olan ülkeler daha küçük bir ekolojik ayak izine sahiptir. Daha az tüketmek, daha az çalışmakla ya da daha iyisi, refahımızı boş zaman biçiminde tüketmekle başlar.
(Çeviren Notu: Korona’da Çin’de nefes alınamayan kentlerin düzeltmesini hatırlayalım)
Uzun iş günleri daha fazla hataya neden olduğundan, daha kısa iş günleri kazaları azaltabilir. Fazla mesai ölümcüldür. Yorgun cerrahların kaymalara daha yatkın olduğu ve çok az kapalı olan askerlerin hedefleri kaçırmaya daha yatkın olduğu bulundu. Çernobil’den Uzay Mekiği Challenger’a kadar, aşırı çalışan yöneticilerin genellikle felaketlerde ölümcül bir rol oynadıkları ortaya çıkıyor. Son on yılın en büyük felaketini tetikleyen finans sektörünün kesinlikle mesaiye kalması tesadüf değil.
>Zenginlik açısından en büyük eşitsizliklere sahip ülkeler tam olarak en uzun çalışma haftalarına sahip ülkelerdir.
Daha az çalışmak işsizliği azaltabilir. İşsizliğin arttığı ve üretimin talebi aştığı durgunluk dönemlerinde, işleri paylaşmak darbeyi yumuşatmaya yardımcı olabilir. Uluslararası Çalışma Örgütü’ndeki araştırmacılar, iki yarı zamanlı çalışanın geleneksel olarak bir tam zamanlı çalışana atanan iş yükünü paylaştığı iş paylaşımının, 2008-2009 durgunluğunun işçiler üzerindeki etkilerini hafifletmede uzun bir yol kat ettiği sonucuna vardılar.
Cinsiyet eşitliği bir gerçeklik olmaya daha da yaklaşabilir. Kısa çalışma haftalarına sahip ülkeler sürekli olarak toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında üst sıralarda yer alıyor. Ana konu, daha adil bir iş dağılımı sağlamaktır. Erkekler yemek pişirme, temizlik ve diğer ev işlerinden paylarına düşeni yapana kadar, kadınlar daha geniş ekonomiye tam olarak katılmakta özgür olamayacaklardır. Erkekler ve kadınlar arasındaki zaman farkı hiçbir yerde çocuk bakımı ve çocuk bakımı için gerçekten iyi bir sisteme sahip bir ülke olan İsveç’ten daha küçük olamaz.
Bir çocuğun doğumundan sonra evde birkaç hafta geçiren erkekler, eşlerine, çocuklarına ve sobaya, aksi takdirde sahip olduklarından daha fazla zaman ayırırlar. Ayrıca, bu etki kalıcıdır - buna hazır mısınız? - hayatlarının geri kalanı için. Norveç’te yapılan araştırmalar, babalık izni alan erkeklerin çamaşır yıkama işini eşleriyle paylaşma olasılığının yüzde 50 daha fazla olduğunu göstermiştir. Kanada araştırmaları, ev işlerine ve çocuk bakımına daha fazla zaman harcayacaklarını gösteriyor. Babalık izni, cinsiyet eşitliği mücadelesinin gidişatını gerçekten değiştirme potansiyeline sahip bir Truva atıdır.
Daha az çalışmak da eşitsizliği azaltabilir. Zenginlik açısından en büyük eşitsizliklere sahip ülkeler tam olarak en uzun çalışma haftalarına sahip ülkelerdir. Fakirler geçinmek için gitgide daha uzun saatler çalışırken, zenginler, saatlik ücretleri arttıkça izin almayı her zamankinden daha “pahalı” buluyor. Yaklaşık yüz yıl önce, eski dostumuz John Maynard Keynes akıl almaz bir tahminde bulundu - 1929’daki borsa çöküşünün tüm dünya ekonomisini perdelemediğini anladı. Üreticiler yine de bir önceki yıl kadar tedarik edebiliyorlardı; sadece birçok ürüne olan talep kurumuştu. Keynes, “Yaşlılığın romatizmalarından değil, aşırı hızlı değişikliklerin artan acılarından acı çekiyoruz” diye yazıyordu.
Bugün, daha kısa bir çalışma haftası hayali ayaklar altına alındı - stres ve artan işsizlik ortamında bile bunu onaylamaya istekli bir politikacı yok denecek kadar az. Yine de Keynes deli değildi. Kendi zamanında, çalışma haftaları hızla küçülüyordu ve o, 1850’lerde başlayan eğilimi geleceğe doğru tahmin ediyordu. O halde, boş zaman devriminin bu yüzyılda yeniden hız kazanacağını hayal edin. Yavaş ekonomik büyüme koşullarında bile, 2050’ye kadar haftada 15 saatten az çalışabilir ve 2000’dekiyle aynı parayı kazanabiliriz. Bunu gerçekten başarabilirsek, hazırlanmaya başlamanın tam zamanı.
>C vitamini vücudumuz için ne kadar önemliyse, gerçek boş zaman da beynimiz için o kadar önemlidir.
Önce kendimize sormalıyız: İstediğimiz daha kısa saatlere sahip bir çalışma haftası mı? Anketçiler dünyanın her yerinden insanlara bu soruyu sordular ve cevap “Evet, aynen bunu istiyorum lütfen.” ABD’li bilim adamları, çalışanlara iki haftalık ek maaş mı yoksa iki hafta izin mi tercih edeceklerini öğrenmek için anket yaptığında, iki kat daha fazla insan fazladan zamanı seçti. Ve İngiliz araştırmacılar çalışanlara piyangoyu kazanmayı mı yoksa daha az çalışmayı mı tercih edeceklerini sorduğunda, yine iki kat daha fazla kişi ikincisini yani boş zamanı seçiyor. Bol miktarda kanıt, büyük bir günlük işsizlik dozu olmadan yapamayacağımıza işaret ediyor. Daha az çalışmak, aile, topluluk katılımı ve eğlence gibi bizim için de önemli olan diğer şeyler için bant genişliği sağlar.
(Çeviren Notu: Çalışma şurada:https://www.amazon.it/dp/0060750510?tag=teco05a-21&geniuslink=true)
İkinci soru ise şu: Daha az çalışmayı nasıl başarabiliriz? Hepimiz öylece devam edemeyiz ve kendi başımıza 20 saatlik veya 30 saatlik bir çalışma haftasına geçemeyiz. Çalışmanın azaltılması, öncelikle siyasi bir ideal olarak yeniden tesis edilmelidir; oradan, çalışma haftasını adım adım frenleyebilir, zaman karşılığında para takas edebilir, eğitime daha fazla para yatırabilir ve daha esnek bir emeklilik sistemi ve ebeveyn izni ve çocuk bakımı için iyi hükümler geliştirebiliriz. Her şey ters teşviklerle başlar. Şu anda, işverenler için bir kişiyi fazla mesai yapmak için planlamak, iki kişiyi işe almaktan daha ucuz. Bunun nedeni, sağlık yardımları gibi birçok işçilik maliyetinin saat başına yerine çalışan başına ödenmesidir. Ve bu yüzden biz bireyler olarak tek taraflı olarak daha az çalışmaya başlamaya karar veremeyiz. Hemen hemen her ofiste iş gününün sonunda, masalarında amaçsızca tanımadıkları kişilerin Facebook profillerine göz atan, iş arkadaşlarından ilki o gün için ayrılana kadar bekleyen yorgun personel bulabilirsiniz. Bu kısır döngüyü kırmak, şirketler tarafından veya daha iyisi ülkeler tarafından toplu eylem gerektirecektir.
Gerçek boş zaman ne bir lüks ne de bir kusurdur. C vitamini vücudumuz için ne kadar önemliyse beynimiz için de o kadar önemlidir. Dünyada ölüm döşeğindeyken “Ofiste birkaç saat daha kalsaydım” diye düşünen bir insan yoktur. Elbette boş zaman denizinde yüzmek kolay olmayacak. 21. yüzyıl eğitimi, insanları yalnızca işgücüne katılmaya değil, daha da önemlisi hayata hazırlamalıdır. Ve eğer biraz zaman alırsak, iyi bir hayatın üstesinden gelebiliriz.
Bu yazı https://ideas.ted.com/how-working-less-could-solve-all-our-problems-really/ adresindeki İngilizce makaleden Suat ATAN tarafından çevrilmiştir.
(Çeviren Notu: Bu yazıyı yazan da çeviren de tembel değildir. Yazıyı buraya kadar okuduysanız siz de tembel değilsiniz. Onlar bu kısmı görmeyecekler:) Bu yazıyı patron ve yöneticilerin okumaması önerilir, verimliliği mesai sonrası ışıkların yanması olarak algılayan bireyler için bu yazı rahatız edici içerikler barındırmaktadır:)