Ispatla mükellef olduğumu biliyorum ancak isim ve kuruluşları burada yayınlamaya gerek yok nitekim şikayetini yazacağım kuruluş ve isimler ola ki yine ‘mailleri görmemiş’ olsunlar.

Medyanın operatif fonksiyonu, medyanın kendin kendi tanımladığı ‘efsanevi’ rollere göre biraz kuru ve hissiz bir tanım da olsa aslında tam olarak “insanlara haber ulaştırmadır”.

Burada ise “haber” ifadesi devreye giriyor. “Haber” nedir?

Konumuz yerel gazeteler olduğundan “haber” nedir tanımını kendi subjektif görüşümüzle oluşturmak yerine bazı karşılaştırmalar yaparak bu hususta hakkaniyet içinde bir çerçeve oluşturalım.

  1. Seçim dönemlerinde “parasıyla” tanıtım yapmak masum bir eylem haline gelmiştir. Gazeteye veya gazetenin internet sitesine çıkan “bir adam” hakkında uzun uzadıya yazılanlar para vasıtasıyla “haber değeri” taşımaktadır.

  2. Yerel gazetelerin ana haber kaynağı olan “ajanslar”  bir nevi “fason üretim” haber fabrikaları olduğundan önüne ne gelirse “haber” saymakta bu suretle bazen saçmasapan metinler de bir ajanstan gelerek “haber” niteliği kazanmaktadır.

  3. Haber tekstlerinde  “…kaydetti”, “…bildirdi”, “…startını verdi”, “…dedi” klişleri ile yazılan ve yarısı katılımcıları protokol sırasına göre sıralayan metinler toplantılara, etkinliklere görev icabı gelen beş on dakika dinleyip kaçan “muhabirlerin” insafı ile husule geldiklerinden dolayı bazen birkaç sayfa haber metni okuyup “açıklayıcılık namına” tek ifade görünmeyebilmektedir.

  4. Eğer ortalıkta fazla “haber” yoksa X kurumunun Y Müdürünün bir beyanatı veya yaptığı ufak bir çalışma “Flash haber” olmaktadır.

  5. Köşeyazarları nadiren suya sabuna dokunmaktadır. Yerelde olan biteni yorumlamak yerine “havadan sudan” ile iktifa etmektedirler (elbette hakları vardır ama ara sıra bulutlardan yere inmek gerekmez mi?). Yerelde olan bitenle ilgilenenler ise “belge ve mesnetlerle” konuşmak yerine “ sadece sokak aralarındaki dedikoduları tekst haline getirerek medyanın toplumsal değişimi sağlama “misyonunu” tersine çevirerek, kendileri toplumun “değişmesi gereken yönlerine” doğru değişmektedirler.

Buraya kadar yazılanlar “olanlardı” şimdi de olmayanlara gelelim.

  1. Kendi tecrübemle sabittir. Bazı saygın ulusal medya kuruluşlarına en ufak bir yazı veya basın bültenini değil kurum adına kişisel olarak bile gönderdiğinizde içeriğin yayınlanıp yayınlamaması bir yana en azından aynı gün olumlu veya olumsuz bir cevap verilmektedir. Ancak bizim Van’da (bazı gazeteleri diyemeyeceğim ama bazı yazarları tenzih ederim) gönderdiğiniz bültenlerde “Reuterse layık” haber gönderseniz bile maalesef geri dönülmemektedir.  Şimdi soranlar olacaktır. Nereye göndermiştiniz? Elbette ilgili gazetelerin web sayfalarında bildirdikleri e-postalara ve bazılarının iletişim formlarına.

  2. Belki yayınlanır diye gönderdiğiniz bazı yazılarınız hakkında da bu durum sözkonusudur. Gerçi haşa sümme haşa ne haddimize biz yazı yazmayı bilmeyiz. Ancak zırvalarız. Üstat, duayen gazeteci ağabeylerimiz yazılarımızı beğenmemişler muhakkak ki “yayınlamıyoruz be kardeşim” demeye bile tenezzül etmiyorlar.

  3. Ola ki hasbelkader gönderdiğiniz PR (Press Release) yayınlansa da haber olup bittikten sonra neredeyse haberi gönderenleri bırakın “haberin kendisi olanlar” bile olayı unuttuğu zamana sarkmaktadır.

Bu anlatılanların tamamı “profesyonel olamamanın” emaresidir.  Maalesef bunları yazmak istemezdim. Ancak Van gazetelerini günlük olarak takip eden sıradan bir vatandaş olarak bu hususu yazılı olarak dile getirmem gerektiğine karar verdim. Üstat gazeteci ağabeylerimiz kızabilirler ancak hakikat budur. Bu metinler de kimseye kızıldığından değil, Van’ın medyasındaki pozitif potansiyel görüldüğünden dolayı yazılmıştır. Van medyası daha iyi olanı icra edebilir. Bu yazıda anlatılanlar “görülen işlerdir” ancak “görülen insanlar” ın bu görülen işlerdeki sorunların nasıl olup da sebebi olabildiği anlaşılamamaktadır. Çünkü görülen insanların(basın camiasının) iyi niyetine ve çalışkanlığına sonsuz bir itimadımız vardır.