(Dikkat: bu yazı politik değildir, ama anlatılanlar da hayal ürünü değildir)
Çarpık, kontrolsüz, zevksiz bir yapılaşmanın ortasındayız. Daha kötüsü planlamadan, hızdan ve “rasyonel olmaktan” her yönü ile uzak olduğu belli olan “yatırımların” şehri şantiyeye çevirmesiyle, şehrin bazı noktalarında tozdan “göz gözü görmüyor”.
Bir elin parmağını çoktan geçmiş olan inşaatların çokluğu ile, artık inşaatları, şantiyeleri saymaya gerek yok. Çünkü “şantiye-şehir Van’a hoşgeldiniz.”
Kamusu, özeli, kooperatifi yapsatçısı ile bir cezaevi inşa ediyoruz.
Bir kısmı kronik Polyannacı olmakla birlikte, hangi parti veya siyasi görüşe sahip olurlarsa olsunlar bazı Van’lılar, gördükleri manzarayı “gelişme” olarak görüyor, “iman ettikleri” (oy verdikleri veya güvendikleri demiyoruz) bağladığı yerin “icraatı” olarak değerlendiriyor.
Belediye sınırları içindeki sorunlu ve bitmeyen işler belediyenin icraatı, belediye sınırları dışındaki işler ise “hökümatın” icraatları olmuş oluyor. İş iştir ! İşte bu kesim için yapılan çalışmaların, şekli, zamanı, hızı, etkinlik ve verimliliğinin önemi yoktur. Hatta bahsini yaparsanız vay halinize… Ya hazımsızlıkla, ya “entellikle” suçlanırsınız. Günahmış gibi…
Oysa sözgelimi daha 2 yılı dolmamış Van Gürpınar yolunun Van çıkışının neden bir anda kazılmaya başladığını, hemen yakınında kıyamette bile “iç kohezyonunu” kaybetmeyecek olan ve 2 metreyi bulmayan toprak yükseltinin civarına neden istinat duvarı yapıldığını merak edilmiyor. Makul açıklaması olabilir (ne zaman olmadı ki), yolun konforunun arttırılması için eğimin azaltılması amacı olabilir, ya da sıcak asfalt dökülecektir o yüzdendir…
Peki iyi de, parasal tutarlarına girip de hiç “tavşanı hatırlatmak” istemediğimiz bu yolların kaderi 2 yılda bir yapboz olması hangi “fenni şartnamede” yazar?
Van için yollar fenni şartnamesinde elbette:
“Van’da yollar 2 yılı geçmeden bozlur, eğer bozulmazsa hemen idare marifetiyle bozulmalıdır. Yoksa ödenekler geri gider”
Buraya kadar olan kısım belediye sınırları dışındaydı. Gelelim belediye sınırlarına; Sebze haline giderken yolun sağında asfalt çalışması “en azından olması gerektiği hıza yakın” şekilde bitirilirken, yolun sol şeridinin, çukur ve tozdan geçilmemesine ne demeli? Bu “sol” şeridin aylardır bitirilmemesi nedeniyle şöförler umudu kesip yukarı mahallelerdeki güzergahları kullanmaya başladılar bile.
Şimdi belediye sınırlarından tekrar çıkalım: Edremit yolu üzerinde Merit Şahmaran otelin yakınında bulunan umuma açık parkın etrafına duvar niyetine yapılan “utanç duvarı”nın yüksekliği hakkında bir fikri olan var mı? Kocaeli Belediyesince yaptırılan bu güzelim park’a illa bir bize has beceriksizlik nişanesi vuracağız. Yoldan geçerken (eğer yükseltimezse) cezaevi bahçesi zannettiğimiz bu park artık görünmüyor. Park duvarı olarak yapılan imalat bir istinat duvarı kadar bile estetikten nasibini almamış.
Tek tek sayarak okuyanı da yazanı da bıktırmamak adına sayamadığımız onlarca yol, kaldırım ve inşaatlar neden sürüncemede kalmıştır? Mali problemlerden olduğunu düşündüğümüz bu sorunlar bir yana, halihazırda çevresine saygı duyan “müteahhit ve mühendisleri” ne zaman göreceğiz.
Hiç kimse, sabahın altısında başlayan bol bağırmalı çağırmalı, küfürlü gür seslere karışan, demir sesleri, yollara istiflenmiş keresteler, kumlar, tuğlalar, briketlerden rahatsız olmuyor mu? Ya da asmolen yapıyoruz diye straforu bile “taşıyıcı sisteme” dönüştüren, Van mühendislik harikası hayalet binaların akıbetinden korkmuyor mu? Toz sayesinde, ayakkabı boyacılarının ve oto yıkamacılarının artışınını hissediyor musunuz?
Hakkaniyet esasına sadık kalarak, anlatılanları topyekün “infaz” olarak değerlendirilmemesini istirham ederim. Ancak “fikir yürütürken” elimizdeki donelerin azlığı da bizim suçumuz değildir. Çünkü Van’da kamu ve özel sektörde “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” sorunu vardır.
Oysa, Türkiye’de değişim geçiren kamu kesiminde tanımlar yerinden oynuyor. vatandaşların “hizmet tüketen” ve “ali idarecilerin, hikmetlerinden sual olunmaz kararlarıyla sunulan hizmetlere razı olmak zorunda” olan “pasifist” varlıklardan, sorgulayan, araştıran, eleştiren, takdir eden hatta “öneren” pozisyonuna geçiyorlar. Eleştiriye mesnet donelerini kurumların beyanlarında, herkes tarafından ulaşılabilir faaliyet raporlarında veya hiç değilse web sayfalarında “kolayca” bulabiliyorlar. Kolaylık konusunun özellikle üzerinde durmakta fayda var. Nitekim “0+000 0+300.Km. D-950 Devlet yolu “ gibi şifreli ifadeleri sadece ehli anlıyor, vatandaş değil…
Yeni kamu işletmeceliği anlayışında, vatandaşlar tam anlamıyla memnun edilmesi gereken “müşteri” olarak görülür. Bu kapsamda şeffaflık tanımına sadece “yapılan” işlerin raporlanması değil, planlanan işlerin, statejilerin, kurumsal kararların da kamuoyu ile paylaşımı şarttır. Çünkü “feodal kamu idaresi” devri bitmiştir.
BARDAĞIN DOLU TARAFINI DA GÖR DİYENLER:
Bu tür kritiklerin geçtiği ortamlarda, yukarıda değindiğimiz “polyannacı” eğilimlere sahip olan kesimlerin Van’daki şehircilik soykırımı için ağızlarına pelesenk ettiği aforizma “bardağın dolu tarafını görmektir”. Ammenna ve saddakna… İyi de bardakta “olmayan suyu” nasıl görelim. Dahası bardak bile yoktur çoğu kez !
İki iş makinası, biraz kum yığını, motor sesleri, bağırıp çağıran insanlar mıdır “iş”. Bunlar nedeniyle sıkışan bir trafikte bir de öğlen vakti park yeri bulamayan, arkasından hep bir telden kornaya basan, kırmızı ışığı geçen şöförleri, yeşil ışıkta arabalara yol vermeyen yayaları, “olmayan üst geçitleri ve otoparkları” düşününce buyrun siz “bardağın dolu tarafını görün”.
Ama ender de olsa bazı “hin” politikaları üretenler bize has, kırdılı döktülü iş tanımını bildiklerinden belki de “gözümüze sokmak” için bunları yapıyorlardır.
Değerli okurlarımızı temin ederim ki, tıpkı bundan önce yazılan yazı gibi Van’da “sokak arasında” konuşulanların özetidir. Hiçbir yere ulaşmayacak, ulaşsa değerlendirilmeyecek, değerlendirilse hakkı verilmeyecek, hakkı verilse gereği gibi icraatlar yapılamaycak olan eleştirilerin bir boyutudur. Hiçbir zaman hedefine var(a)mayacak olması hasebiyle bir monologdan farksızdır. Nitekim kuvvetle muhtemeldir ki yanlızca “mağdur” olanlar bu yazıyı okumuş ve hak vermiş olacaktır, “mağrur olanlar” değil. Bizler değerli idarecilerimizin “iyi” işler yaptıklarını bilsek de, “doğru yerde, doğru zamanda, doğru hızda, doğru kalitede” projeler yapabilme “becerilerini” tam kullanmadıklarını görüyoruz. Bütün bunları eleştirmek için de “sade vatandaş” olmak yettiği gibi, “o kadar biliyorsan sen yap” karşılığına da cevap vermek gerekmiyor. Çünkü biz idareci değiliz ! Lütfen idare edin.