Gücün kimyasına dair ilk sözleri Nizamülmülk’ün “Siyasetnamesi”nden duydum. Bu kitap da tıpkı ardılı olan Machiavelli’nin Prens’i gibi, hükümdarlara gücün ilkelerini, kullanımını anlatıyordu. Örnek olaylar, bilgece sözler ve tavsiyeler. Amaç gücü elde etmişler için onu korumak iken, ona sahip olmayanlar için ise nasıl edinileceği idi. O günden bugüne bir şey değişmemiş ki, yine bloglardan ve podcastlardan “Power” adlı bestseller’in adını duydum. Satın aldım ve okudum. Beklentim, postmodern dünyada gücün ilkelerinin de güncellenmiş olmasıydı. Ancak şaşırtıcı şekilde hiç bir şey değişmemişti. Özellikle imaj inşası, havf-reca (korku-ümit) balansı yaratıp tebayı(!) etkileme, iş bağlamında performanstan ziyade retoriğe dikkat etme ve “saray entrikalarını” anlama ve kullanma metotları benzerdi. Kitabın eksiği ise bu metodolojik olarak anlatmak yerine sadece örnek olaylar üzerinden anlatması. 5 üzerinden 4 yıldız.
Kitaptan hatırladığım en ilginç şey özetle: Performans ile “pozisyon” arasında ilişki neredeyse yoktur. Şirketini gittikçe geriye götürüp pozisyon atlayanların tarihi de vardır. Tersinin de.