Ortaokuldan beridir, kütüphane raflarında gördüğüm için okumak istediğim ancak cesaret edemediğim “Karamazov Kardeşleri” nihayet okudum. Bence bu kitaplar o yaşlar için pek ağır. Okunmayacağından değil, anlaşılması için yaşlanmak gerektiğinden… En azından benim için öyle.

1000 sayfalık ağır bir roman hakkında yapılacak yorum da “güzel kitap” diye iki kelime olursa, Dostoyevski’nin kemikleri sızlar. Okumamış olanlar için baştan söyleyeyim, eğer eski eserleri veya “sıkan kitapları” hemen bırakıyorsanız bu işe girmeyin… Bu kitap uzun, çok uzun bir rüyaya benziyor kitabı bitirmeyene kadar olan biteni anlamıyorsunuz. Arada insan ruhuna dair farklı kahramanların dilinden tahliller büyülüyor. Bazen kahramanların kendi tutarsızlıkları da öyle… Bir kahramanın tutarsızlığı diye yapıştırıverdiğimiz hükmü her gün yaşadığımızı unutuyoruz. Kitabın kahramanı neredeyse kitaptaki herkes… Alyoşa’yı ana karakter sayanlar var ancak aslında gerçek hayata ve insanlara bu kadar yaklaşmış bir romanda bir Gruşenka da, Dmitri de hatta İlyuşa.

Kitapta unutamayacağım bölüm yerini söylemeyeceğim bir duruşma sahnesi… Orada Avukat Fetükoviç ve İppolit Kiriloviç’in tahlillerini okuyunca hayatta bırakın basit bir olayı romanın konusu olan o büyük olayda bile insan ruhundan, olan bitenden, suçun/yargının toplumsallığından yana öyle dersler alıyorsunuz ki bunu burada “bütün ihtimalleri düşünün” şeklinde anlatırsak “Aa, bu muymuş” diye geçiştirisiniz ama öyle. Bu duruşma sahnesinde bir mühendis kafasıyla bir hesap yaptım. Bir duruşmada 10 delil ve 10 tanık olsun. Bu kişilerin hemen hemen her birinin birbirleri ile illiyeti olsun. Bu durumda 10+10 = 20 öğenin kendi aralarındaki ilişkileri 20x20 = 400 oluyor. Zaten insan zihninin bunu bir dava dokümanından okuyup aklında tutması imkansız. Bu yüzdendir ki her “iddia” veya her “savunma” ilk dinlendiğinde haklı bile gelebiliyor insana, hele İppolit Kiriloviç’in o tahlilleri öyle derin ki, eğer tanık sandalyesine masum adam otursa müebbet yer… Çünkü kitabın kendi benzetmesiyle maddi gerçekler de roman haline gelip anlamsız kurgular yaratabiliyor

Diğer yandan kitaptaki kahramanlardan Dimitri, Katerina, İvan ve Gruşenka’nın diğer en büyük özelliği “poliamori”. Kitapta bu terim elbette geçmiyor, yani bir kişinin birden fazla kişiye aşkı… Ama kahramanlar bunu yaşıyor. Önce saçma geliyor, sonra Gruşenka’nın ağzından birine karşı “onu sevebilme ihtimalim vardı” gibi cümleyi duyup olan biteni, kıskançlıkları, hesapları da okuyunca bunun da tipik bir insan davranışı olduğunu görüyoruz. Öyle ki romanda daha sonradan ruh aslında bu poliamori olgusunda insanın “her anının ayrı bir telde” olabileceğini görüyoruz. Her konuda da böyle.

Kitabı okuduktan sonra içimdeki “İppolit Kiriloviç” de Avukat Fetükoviç de birebir oluştu, yerlerini aldı. Kendimi kitaptaki tahlilleri kendime ve başkalarına yaparken buldum. Kitapta çok kızılan “Fyodor Pavloviç” in de aslında hepimizin içinde yer aldığını biliyorum. Sadece adlarını koyacak Dostoyevski gibi derin değiliz.

Dostoyevski kitapta ana hikayeden kısmen bağımsız olan eski yüzbaşının oğlu İlyuşa’nın babasının Dmitri’den uluorta dayak yerken, çocuğun babasının yanına gidişini öyle bir anlatıyor ki sarsılıyorsunuz. Ana hikaye değil ama yan hikayelerden biri olan İlyuşa’nın öyküsü ve betimlemeler sizi ağlatabilir.

Kitapta Alyoşa’nın “şeyhi” diyelim, Startez Zosima’nın kendi yaşam öyküsü ayrı bir romandır aslında. Bir düelloda yaptığı bir hareket sonrasında kendisi ile dost olan yaşlı bir adamın öyküsü var, siz okursunuz artık, insanın çelişkilerini öyle bir anlatıyor ki… Ayrıca Startez Zosima’nın verdiği öğütler çok etkileyici.

Her kitap bir ders verir en kötüleri ise okunmayacak kitabın ne olduğuna dair ders verir. Bu kitaptan çıkardığım ders şudur: İnsanlar da, ilişkiler de, hayat da neredeyse muammadır. Biz günlük yaşamın pratiklği içinde örneğin bir hakim olarak o gün hızlıca karar verip birilerini idama da gönderiyor olabiliriz. Öte yandan idama giden suçlu da olabiliriz. Bu muammanın içinde rasyonel olmak için adil olmak gerekiyor. Adil olmak için -kitapta Alyoşa karakteri tam bir adalet örneği- ise herşeyi çok dikkatli gözlemlemek, Dostoyevski’nin gözü ile tahliller yapmak, sezgilerimizi dinlemek ama onlarla hüküm vermek yerine daha fazla düşünmek zorundayız. Nitekim doğru ile yanlış, iyi ile kötü, yalan ile doğru feci şekilde bir aradadır.