Japonya’da “yeni başlayanların zihni” anlamına gelen shoshin deyimi vardır. Meditasyon veya benzeri tüm pratiklerin amacı her zaman yeni başlayanların aklını tutmaktır. Herhangi bir şeyi öğrenmeye yeni başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz? Ya da bir şehri keşfe yeni başladığınız zamanı? Yeni işyeri, yeni evinizin bulunduğu yeni bir muhit? Her şey sıfırdandır, zihnin otopilot modu dediğimiz bir durum yerine neredeyse her anın “farkında” olursunuz. Bazılarımıza bu farkındalık stresli gelse de çoğumuza iyi gelir. Her halükarda tam bu “shoshin” halinde aslında öğrenme modundayız. Ancak bir şeye alıştıkça bu zihin yerini otomatik pilota bağlar ve artık daha az keyifli, hatta sıkıcı olur. Bugünkü bilimsel araştırmalar zihnin bu halinin öğrenme halinde olan haline göre daha az efor harcadığını gösteriyor. Bu kötü bir durum değil beynimizin bir nevi enerji tasarrufu. Ancak bu enerji tasarrufu modu tıpkı telefonlarımzda açtığımız zamanlarda performansı düşüren “pil tasarruf modu” gibi. Belki de zaman zaman bundan kurtulmak gerekiyor. Yaşamızın her anında da sudoku veya karmaşık matematiksel problemler çözemeyeceğimize göre zihnin o steril “yeni başlayan” halini korumak için bir şeyler yapmamız gerekir. Bu amaçla alanında “kanonik” eser sayılan “Zen Mind, Beginner’s Mind” adlı kitabı okudum ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Okuduğum başka kitap ve makalelerle ilgilşi notları Okuma Notlarımdan görebilirsiniz.
Zen kavramının ne olduğu ile ilgili tartışmalara girmeden basitçe önermesinin meditasyon ve farkındalık pratiği olduğunu ifade edeyim. Tanım yerine kitaptan “daha iyi” yaşamsal deneyim için aldığım notlar şöyle
Duruş
Bu duruşa sahip olduğunuzda, doğru zihin durumuna sahipsinizdir, bu nedenle özel bir duruma erişmeye çalışmanıza gerek yoktur. Bir şeye ulaşmaya çalıştığınızda, aklınız başka bir yerde dolaşmaya başlar. Hiçbir şey elde etmeye çalışmadığınızda, tam burada kendi bedeniniz ve zihniniz vardır.
Suzuki
Bu nedenle, yalnızca zazen çalışırken değil, tüm etkinliklerinizde daima doğru duruşu korumaya çalışın. Arabanızı sürerken ve okurken doğru duruşu alın. Eğilip büzülen düzgün olmayan bir pozisyonda okursanız, uzun süre uyanık kalamazsınız. Deneyin! Doğru duruşu korumanın ne kadar önemli olduğunu keşfedeceksiniz. Gerçek öğreti budur. Kağıt üzerinde yazılı olan öğreti, gerçek öğreti değildir. Yazılı öğretim beyniniz için bir çeşit besindir.
Suzuki
Kitabın bir çok yerinde sadece meditasyonda değil hayatın geri kalan anlarında her aktivite de doğru duruşa sıkça vurgu yapılıyor. Makul bir öneri. Doğru duruş sadece zihnimizi değil kas iskelet sağlığımızı da koruyor. Buradaki vurgu üzerine özenilen, dikkat edilen doğru, dik ve sakin oturuşun zihin üzerin de yarattığı etkidir. Diğer yandan kağıda yazılı olan şeylerin beyin besinine benzetilmesini çok sevdim. Teori yerine pratiğe dair güzel bir vurgu.
NEFES
Sürekli yaptığımız için kıymetini bilmediğimiz ancak hastalık veya ciddi durumlarda azaldığında farkına vardığımız en değerli aktivitemiz nefes iken onun daha iyisine dair pek düşünmeyiz. Ancak binlerce yıl önce uzak doğu bilgeliği ve bugün ise bilim nefesin nasıl daha iyi haline getirileceği üzerine düşünmüştür. Bu konuda nefes egzersizi ile ilgili araştırma yaptığınızda bir çok şey bulabilirsiniz internette. Ayrıca Insight Timer’da şu meditasyonu öneriyorum.
Kitap şöyle der:
Zazen uyguladığımızda zihnimiz her zaman nefesimizi takip eder. Nefes aldığımızda, hava iç dünyaya gelir. Nefes verdiğimizde hava dış dünyaya çıkar. İç dünya sınırsızdır ve dış dünya da sınırsızdır. “İç dünya” ya da “dış dünya” diyoruz ama aslında tek bir bütün dünya var. Bu sınırsız dünyada, boğazımız_da nefes alıp verdiğimiz _sallanan bir kapı gibidir. Hava, sallanan bir kapıdan geçen biri gibi içeri girer ve dışarı çıkar. “Nefes alıyorum” diye düşünüyorsanız, “Ben” fazladır aslında burada. “Ben” diye bir şey yok. “Ben” dediğimiz şey, sadece nefes aldığımızda ve nefes verdiğimizde hareket eden sallanan bir kapıdır. Sadece hareket eder; hepsi bu. Zihniniz bu hareketi takip edecek kadar saf ve sakin olduğunda, hiçbir şey yoktur: “Ben” yoktur, dünya yoktur, zihin veya beden yoktur; sadece sallanan bir kapı vardır.
Suzuki
Bu haleti ruhiye Zazen egzersizi yaparken varılacak boşluk(emptiness) halini ve “ben”i aradan çıkarmayı iyi ifade eden bir durumdur. Bunu mütevazı olmak için filan yapmazsınız. Zaten öyledir. En azından ne olduğundan bağımsız olarak olgulara bakarken “ben” denilen perdeyi aradan kaldırmak ufuk açıcı olabilir. Zazen de buna yardım eder. Bu aynı zamanda bazı olgularda zaman ve mekana “takıntımızı da alabilir”. Şöyle ki:
Yani zazen uyguladığınızda zaman ve mekan hakkında hiçbir fikri yoktur. “Altıya çeyrek kala bu odada oturmaya başladık” diyebilirsiniz. Böylece biraz zaman (altıya çeyrek kala) ve (bu odada) uzay hakkında biraz fikriniz olur. Aslında yaptığınız şey, sadece oturmak ve evrensel aktivitenin farkında olmaktır. Hepsi bu.
“Bu öğleden sonra bir şeyler yapmalıyım” diyebilirsiniz ama aslında “bu öğleden sonra” diye bir şey yoktur. İşleri birbiri ardına yapıyoruz. Hepsi bu.
Suzuki
Özellikle benim gibi takıntılı şekilde zaman planlıyorsanız, bunun disiplinli bir şekilde işleri art arda yapmaktan öte olmadığını fark edebilirsiniz.
Nefesle ilgili diğer notlar şurada:
Nefesinizin farkına varmayana kadar nefes farkındalığı egzersizine devam etmelisiniz.
Bir şEy YAPMAK
İyi ve kötü sadece senin zihninde. Bu yüzden, “Bu iyi” veya “Bu kötü” dememeliyiz. Kötü demek yerine, “yapılmaması gereken” demelisin! “Bu kötü” diye düşünüyorsanız, bu sizin için biraz kafa karışıklığı yaratacaktır. Tek yapmamız gereken, bir şeyi olduğu gibi yapmak. Bir şey yap! Her ne ise, onu beklentisizce bile yapmalıyız. Bu anı yaşamalıyız.
Suzuki
ZAZEN’i her iş sırasında hissetmek
Kitabın bir çok yerinde zazen pratiğinin (meditasyonun) bittikten sonra hayatı olduğu gibi yaşamakla aydınlanam ve uyanış mümkün olmadığı vurgulanıyor. Bunun yerine her an, farkında olunan meditatif bir dikkat ve ahenk öneriliyor:
Günlük yaşamınızda Zen’in gerçek anlamını keşfetmek istiyorsanız, zazen’de zihninizi nefesinizde ve vücudunuzu doğru duruşta tutmanın anlamını anlamalısınız. Uygulama kurallarına uymalısınız ve çalışmanız daha incelikli ve dikkatli olmalıdır. Ancak bu şekilde Zen’in hayati özgürlüğünü yaşayabilirsiniz.
***
Zihnin sakin olması, faaliyetinizi durdurmanız gerektiği anlamına gelmez. Gerçek sakinlik faaliyetin kendisinde bulunmalıdır. “Hareketsizlikte dinginlik kolay, aktivitede dinginlik zordur ama aktivitede dinginlik gerçek dinginliktir” diyoruz
***
Suzuki
Beklentisizce yapmak
Soto tarzımız, shikantazaya veya “sadece oturmaya” vurgu yapar. Aslında bizim uygulamamız için belirli bir ismimiz yok; zazen çalıştığımızda sadece pratik yaparız ve uygulamamızdan keyif alsak da hoşlanmasak da sadece yaparız. Uykumuz gelse de, zazen yapmaktan, her gün aynı şeyleri tekrar etmekten yorulsak da; buna rağmen uygulamamıza devam ediyoruz. Biri bizim uygulamamızı teşvik etsin ya da etmesin, biz sadece yapıyoruz.
Bir konsantrasyon nesnesine sahip olmak yerine, her an yaptığımız etkinliğe konsantre oluyoruz.
Bir _zendo_ya gidip oturduğunuzda, özel bir şey yaptığınızı düşünebilirsiniz. Karınız veya kocanız uyurken siz zazen yapıyorsunuz! Özel bir şey yapıyorsun ve eşin tembel! Zazen anlayışınız bu olabilir. Ama kurbağaya bak. Kurbağa da bizim gibi oturuyor ama zazenden haberi yok. Onu izle. Bir şey onu rahatsız ederse, surat asar. Yiyecek bir şey gelirse, onu kapar, yer ve oturarak yer. Aslında bu bizim zazenimiz - özel bir şey değil.
Bugün bizim için mesaj “Kendi ruhunuzu geliştirin”. Kendi dışında bir şey aramaya gitmemek demektir. Bu çok önemli bir noktadır ve Zen’i uygulamanın tek yolu budur. Elbette kutsal yazıları incelemek veya sutra okumak ya da oturmak Zen’dir; bu etkinliklerin her biri Zen olmalıdır. Ancak çabanız veya uygulamanız doğru yönelime sahip değilse, hiçbir şekilde işe yaramaz. Sadece işe yaramaz, aynı zamanda saf doğanızı da bozabilir. O zaman Zen hakkında ne kadar çok bilirsen, o kadar şımarık olursun. Zihniniz çöplerle dolu olacak; zihniniz lekelenecek.
Değişimi kabullenmek ve uymak
Dogen-zenji, “Kömür kül olmaz” dedi. Küller küllerdir; kömüre ait değiller. Kendi geçmişleri ve gelecekleri var.
Bazen öyle yaparız. Bu adam eskiden garibanın tekiydi. Şimdi bizim telefonlarımıza çıkmıyor… Bu kızdığımız kişiyi hep aynı kabul ederiz. Ancak metaforda olduğu gibi, aslında o kişi dün kömür bugün ise küldür. Öyle kabul etmek gerekir.
zazen pratiğinde Ayrıntılara takılmamak
Yani aslında belirli bir uygulama yok. Sutrada şöyle der: “Göz yok, kulak yok, burun yok, dil yok, beden yok, zihin yok…” Bu “zihin yok” her şeyi içeren Zen zihnidir.
Milletçe sevdiğimiz bir şey vardır: Spor salonuna gideriz en basit hareketimiz için bile onlarca eleştiri gelir, dambıl böyle tutulur, şınav şöyle çekilir. İngilizce öğrenmeye başarken dinleyenler onlarca kez konuşmamızı düzeltir. Bu yapı içimizde “sürekli eleştiren bir şeytan” yaratmıyoru mu? Söylenenler haksız demiyorum. Sadece bizi yolumuza motive edecek iyileştirmeler yerine “kırk fırın ekmek yemen gerekir zihni”. Bu zihin maalesef zazen pratiği yaparken de sizi bırakmıyor, eksik mi oldu, yanlış mı yaptım, neden kendimi rahat hissetmedim… Bu durumu namaz kılarken hissettiğinizde buna eski tabirle “vesvese derler”. Kuran’da da Nas suresinde geçer: “min şerr-il waswas-il hannas”: şüphe verici şeytanın şerrinden (sana sığınırım). Kitapta meditasyon yapmadan önce de yaparken de bu vesvese yerine sürece odaklanmayı salık veriyor. Hatta her pratik sonrası uyursanız bile üzülmeyin. O zaman: Oturun zazen yapın! Düşünmeyin :) Çünkü:
“Kendi aydınlanmanızın mutlaka farkında olacağınızı düşünmeyin” . Farkında olsanız da olmasanız da, pratiğinizin içinde kendi gerçek aydınlanmanız vardır.”
Dogen Zenji
Şaşırmamak
Kitapta içsel dünyamızın sürekli olarak her şeye hazır olma hali anlatılırken bir metafor verilmiş: Gökyüzü ve şöyle diyor:
Aniden bir yıldırım düştüğünde gökyüzü asla şaşırmaz. Ve şimşek çaktığında harika bir manzara da görülebilir. Eğer “boşuk” hali makamına varırsak yıldırımları izlemeye her zaman hazırız.
Suzuki
Bu durum Mesnevi’de de misafir metaforu ile anlatılır. İç dünyamız bir evdir, gelen duygular ise misafir. Mevlana onlara karşı her zaman nazik olmamızı salık verir. Çünkü evi dağıtanı bile belki de yeni bir sevince hazırlıktır ve ötelerden gelmektedir…