Stalin’e atfedilen bir söz vardır : bir kişinin ölümü trajedi, bin kişinin ölümü istatistiktir. Stalin’in niyetini bilmiyoruz ancak insan hafızası için bir noktadan sonra ölümün, ölü adedinin matematiksel bir ifadeye dönüşmeye başladığını bu söz, belki de sahibinden habersiz en iyi şekilde açıklıyor. Eğer o eve ateş düşmemiş, düştüğü yeri yakmamış ise…
Evet maalesef, yüzbin kere maalesef ki; 26 askerin ölümünü kamuoyu 2 aya yayılmış münferit olaylar şekilinde şekilde öğrenseydi, muhtemelen dün nasılsa bugün de aynı haleti ruhiye içinde olacaktı. Bitlis’te olup bitenleri unuttuk bile… Daha, hayatını kaybedenlerden bir hemşerimizin cenazesi Van’a bile yetişmeden.
Durum, yani kamuoyu algısı bir doktorun tahlil sonuçlarını belirli limitleri göz önüne alıp değerlendirmesi kadar vahim . Şöyle ki doktor kan tahliline bakıyor bir X değeri A ile B değeri arasında ise sorun yok . İki günde bir duyduğumuz ölüm, çatışma haberleri gibi… Değerler bir anda yükselince ise bugün olduğu gibi buhran içindeyiz. Terör veya savaş adını ne koyarsanız koyun, kimse kızmasın bu yazı ölümün hukukunu değil insan aklının gayri insani unutkanlığını ve ötelemeciliğini ele alıyor.
Mecliste Bdp’lilerin olanları savaş ,Akpartililerin ve diğer partilerin ile terör olarak değerlendirmesi konusundaki tartışmada, ölümleri çerçeveye sokma hususu damarlarımıza kadar buz kestiren bir kavramı hatırlattı yine : Savaş hukuku. Adı savaş olunca meşrulaşmış oluyor ölüm. Ölüm matematikselleşiyor. Göz yaşına değil rakamlara konu oluyor.