Bitaraf olmak mı, bertaraf olursun elbette. Bunu kimin söylediği önemli değil. Yaşadığın coğrafyada bunun gerçek olmasıdır vahim olan. Çünkü tarafı olduğun ‘şey’ için amentü lazım olduğunda kitap karıştırmana, araştırma yapana gerek yoktur. Birileri her şeyi düşünmüş,  amentüne inanman için gereken delilleri de, ‘hasımlarını’ alt etmek için sunacağın argümanları hazırlamıştır. İnkar edemeyiz, bitaraf olanların kendi kişisel fikirleri için bulabilecekleri doneler, taraf olanların bulabilecekleri donelerin yanında çok zayıf kalır. Çünkü bir tarafta beyin fırtınalarından, zihin topraklarında ne toprak ne ağaç kalmamış ancak çok büyük yapılar inşa etmiş koca bir taraf var. Tıpkı kentlerimiz gibi, toprak ve ağaç kalmamış, ama her şekle girebilen, modern yapı malzemesi ile alabildiğine betonlaşmış…

Bitaraf olmak da ne demek?

Ne mutlu tarafım diyene! Demenin gerçekten mutlu kıldığı, çok dilli bu coğrafyada,  dilbilimsel tartışmalara fazla girmeden, ‘bitaraf’ kelimesinin başındaki ‘bi’ önekini Arapça kabul ettiğinizde ‘taraflı’ olarak anlamak, Farsça hali ile ve ‘i’ si biraz daha uzun olarak okunduğunda ise ‘tarafsız’ olarak anlamak mümkündür. Ayrıca, ‘bi’ önekini Kürtçe ‘bê’ olarak okunduğunda ‘tarafsız’, ‘bi’ olarak okunduğunda ‘taraflı’ olarak anlıyoruz. Ne tuhaftır. Bu veciz sözü her duyduğumuzda, kimin bertaraf olacağına karar veremiyoruz. Söyleyenin anladığına kalmış.  Ama bir taraftan taraf olanın, bir taraftan taraf olmayanın bertaraf olacağına dair bu sözün iki zıt anlamı da kapsayarak, hiç taraf olmaması da ironidir elbette. Daha iyisi, politik olarak söylenebilecek isabetli bir söz olması. Beton gibi, ilkin istediğin şekle girer, sonra ebediyen kurduğun yerde aynı şekilde kalır. Herkes kendi anlamak istediği şekli kendisi inşa eder. Kar söyleyenindir.

Kimin tarafındasın?

Baştan anlaşalım: bu yazı içinde taraf sözcüğü geçen cümlelere ve söyleyenlere atfen yazılmamıştır. Tabii anlatması zor. Çükü gerçekten öyledir. Taraf olmayı seviyor, doğal olarak Farsçası ile bitaraf olamıyoruz. Daha da somutlaştıralım:  Türkiye sınırları içinde meclisteki siyasal parti adedi kadar takım seçeneğiniz vardır. Bugün için 4.  Takım sayısı az olunca ligi izlemek kolaylaşıyor… Herkes süper ligdeki bir takımı tutuyor doğal olarak.

Futbol takımlarının renkleri olduğu gibi, siyasal partilerinki de vardır. Siyasal partilerin kimlik inşalarında ‘düşünce’ de harç olduğundan, doğal olarak onları da kullanırlar, takımlardan farklı olarak. Ancak her ikisinde de iki zıt renk vardır, üçüncü ihtimal yoktur. Çünkü taraftarların zihnini kurcalamaya gerek yoktur. Siyasette bir ‘şey’ hep ya doğrudur ya yanlıştır, gri bölge yoktur. Futbolda ise Gri-beyaz gibi bir futbol takımı rengi de yoktur.

Siyasetin pek de ‘açık menü’ sayılmayacak düşüncel menüsünde, yemek seçmek aç kalma ihtimalini doğuracaktır. Ama taraf olmak, en sevdiğinden istediğin kadar yeme özgürlüğüdür.

İşte, en basit bir sohbette dahi, ‘iyi bak bu adam kesin şucudur denme ihtimalinin yüksekliği veya işin çığırından çıkıp ‘kimin tarafındasın’ diye sorulma durumu, gerçekten taraf olmayanları yani Farsçası ile bitaraf olanları daha baştan bertaraf etmekte, karınlarına ağrı düşürmektedir. Bu kadar sığ mıdır düşünce âlemimiz? Ya da her siyasi fikrin eğrisini de doğrusunu da anlayıp seçen, ancak hiç birinin  komple doğru ol(a)mayacağını fark eden eklektik bir yaklaşım bu kadar mı zavallı hale gelir? İşte sorun buradadır.