Hallac-ı Mansur’un Ene’l-Hak (Ben Hakk’ım) demesinin zahiri ve tehlikeli manasını bir tarafa bırakıp batini yönünü algılayan bir bilinç acaba Nietzsche’nin “Tanrı Öldü” tümcesini de aynı sağduyu ve derin görüşlülük ile algılayabilir mi?

Elbette her iki cümlenin hiçbir dinle ilgili olmadığı gibi, Nietzche ile Hallac-ı Mansur arasında somut bir bağ da yok.

Ancak:

Hallacı-Mansur kendinde bile Tanrı’yı bulabilecek kadar Tanrı’nın hissedildiği bir devirde yaşarken Ene’l-Hak demesi ile Nietzche’nin hiçbir yerde Tanrı’nın hissedilmediği bir devirde “Tanrı Öldü” demesi arasında bir akrabalık var.

Tanrı derken ne anlarız?

Büyük veya küçük harfle başlaması, dili ve atfedilen kavram ne olursa olsun.

Allah, Yehova, Dijital tanrı: Matrix, Tanrı veya tanrı derken ne anlarız?

Elbette ne deniyorsa onu anlarız. Ancak anladığımızla, anladığımızı zannettiğimiz arasında veya imge ile nesne arasında o kadar uzaklık vardır ki…

Ateşe ateş deriz, ama ateşten anladığımız onu düşünürken beynimizi yakmadığı gibi, kâğıda yazıldığında onu yakmaz. Kâğıda yazıldığında onu ıslatan tek şey mürekkeptir…

Su.

Yukarıdaki kelime (veya cümle ) bu kağıdı ıslatıyor mu?

O zaman Tanrı derken anladığımız şey Tanrı değil onun aklımızdaki gölgesidir.

Kabala bilgeliği buna biraz yaklaşmış:

*

*

*

En-Sof: Sonsuz, İnsan aklı En-sof’un kavrayamaz, hatta En-Sof’un adı bile söylenmez. En-Sof kendini insanlara tecelli etmek istediğinde Şekinah olarak belirir. Şekinah Tanrı’nın dünyadaki varlığıdır.

Evet, bizim, Tanrı olarak anladığımız Şekinah’tır, En-Sof değildir. İşte bu yüzden Hallac-ı Mansur’u öldürmekten daha kötü duruma düşürdük. Hâlbuki o En-Sof’u bilemese de varlığından haberdar idi.

Hallac-ı Mansur’un da Nietzche’nin de bahsettiği Tanrı kavramı, En-Sof değil Şekinah’tır. Yani aklımızdaki izidir.

Hallaç Şekinah’ın her yerde tasavvufta Vahdet-i Vücut olarak kabul edilen tecellisini kendisinde de gördüğünü söyleme hatasını yaptı.

Nietzsche ise Şekinah’ın öldüğünü söyledi çünkü hiçbir yerde izi kalmamıştı, aslında izinin yeri değişmişti ancak Nietzche onu göremeden öldü.

Yeni tanrılar belliydi; sermaye, hukuk, bilim…

Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır diyenin namaz kıldığı yerin altından altın çıkmasının bir hikmeti vardı elbet.

İsm-i Azam

Allah(c.c)’nin 99 esması onun ali zatına bizim aklımızla anlayabileceğimizi vehmettiğimiz nitelikler yakıştırır. Bunun farklı bir sırrı vardır. Bu yüzdendir ki yazılabilir, söylenebilirler. Seslere kodlanmıştır bir kere.

Bir de malum olduğu üzere İsm-i Azam vardır.

Bilenler onunla dua ettiklerinde geri çevrilmez hatta dağları yerlerinden oynatabilirler. Eski ilm-i ledün şakirtleri bu ismi öğrenmek için diyar diyar dolaşmış, dirsek çürütmüşlerdir. Hepsi değil de birçoğu sonunda Gılgameş destanının kahramanı gibi aradıklarını bulamasalar da ararken sırf arıyor olmakla muratlarına ermişlerdir. Ama onlar da yanlışlıkla dahi olsa İsm-i Azam’ı bir yere yazmamışlardır.

Siz İsm-i Azam’ın biryere yazılmaya tenezzül edeceğini mi zannettiniz yoksa.

Mevlana der ki;

Gece üstadıma sordum;

Bu cihanın sırrını söyle tez

Dedi ki bana; o sır bilinir

Ancak söylenmez.

İsm-i Azam ile En-Sof arasında bir bağlantı bulabildiniz mi?

***

Uzun zaman önce Tanrı’nın var olmadığını ispatlamak için yazılmış ustaca bir metinden bir anekdotu paylaşayım. Bakalım bu anekdot Tanrı’yı ne kadar inkar ettirecek:

Bir beyin cerrahı ile astronot sohbet ediyorlarmış, astronot:

—“Kaç senedir uzaya gider gelirim fakat orada Tanrı diye bir şey görmedim”

Der, beyin cerrahı ise hemen cevap verir:

—“Ben de kaç senedir, beyin ameliyatı için kafaları açarım, ama düşünce diye bir şey görmedim.

***

Uzay’da ezan sesi duyan astronotu Tanrı’nın varlığına delil olarak görenlere hatırlatma:

1- Yukarıdaki fıkrayı tam olarak ihata etmeye çalışın

2- O hangi astronotsa internette böyle bir şey duymadığına dair sayfa sayfa beyanat veriyor.

3- Tanrı’nın var olduğunu ispatlamaya ihtiyacı olmadığı gibi, tanrı’ya inanmayanlara tanrı’yı ıspatlamaya gerek de yoktur. Tabiri caizse varolan bir ışığı körlere ıspat etmek yersizdir, hele bir de rengini…

4- Hidayete erdiren de odur.

***

Tanrının var olmadığını kendi kendine ispatlama çabası ve başkalarına da ıspatlama zanaatı olan ateizmin zavallılığı kadar Tanrı’yı kendi bildiği gibi kabul etme ve başkalarına da öyle kabul etme despotizmi olan dogmatizmin zavallılığı da aklın Tanrı’yı anlamaktaki acizliğini ve anlaması gerektiği kadar Tanrı’yı anlamasına manidir.

İşte böyle bir devirde yaşamış Nietzsche kilisenin Tanrı’yı öldürdüğünü söylerken neyi kastetmiştir acaba.