İnternet nereye gidiyor?
Artık internetin tarihinden çıkıp füturolojisine(gelecekbilim) geçebiliriz. Her şeyin gitgide internet ortamına simüle olduğu bir çağda internetin bu gücünden çok şey beklemek yanlış olmayacaktır. Düşünün, mesela dünyanın en kadim rutinlerinden biri olan ticaret, tamamen internet ortamına entegre olabilmiş, bu entegrasyon normal olarak gerçekleştirilen ticaret eyleminden daha fazla imkan sunar olmuştur. Örneğin bir on-line giyim mağazasında mağazanın web sayfasını ziyaret eden kişi tüm ürünleri tüm özellikleri ve fiyatları ile birlikte inceleyebilmekte, her kategoride diğer ürünlerle karşılaştırabilmektedir. Bu durum tüketiciye sınırsız bir mukayese imkânı tanırken üretici veya satıcı firma için kasiyer, satış görevlisi gibi personele gereksinim duymamak ve mağaza kirası, elektriği vb. masraflardan kurtulmak gibi büyük bir avantajı sağlamaktadır. Hakeza satış mağazasının satışlarının tamamının keskin bir algoritma sayesinde kayıt altında tutulması da satış mağazasını kırtasiyeden ve hesaplama hatalarından kurtarmaktadır.
Yine sohbet olgusu da internette farklı formlara girerek gerçek sohbeti aratmaz duruma gelmiştir. İnsanlar tanımadığı insanlarla kendi istekleri dışında hiçbir suretle deşifre olmayacakları bir ortamda diyalog kurmaktadırlar. İnsanın hayatı boyunca gidemeyeceği ülkelerden, göremeyeceği bir sürü insan internet ortamında bir araya gelmektedir. Elbette bunun ne derece sağlıklı olduğu tartışılır ancak bir realite var ki bugün milyonlarca insan MSN, ICQ, MIRC gibi programlar sayesinde bilgisayar başında saatlerce chat yapmaktadır.
***
E-DEVLET ANISI:
Hep içimi sızlatan bir husus vardır, bundan 5 yıl kadar önce 17 yaşında iken başta e-posta olmak üzere her şeyin başına “e” harfi gelerek sanal ortama girmeye başladığı bir devirde yakında e-devlet diye bir kavramın ortaya çıkacağını müsveddelerime yazmıştım, ancak bu yazıyı sonradan düzenlediğim halde o zamanlar ki acemi yazarlığımdan olacak yayınlatamamıştım. Sonraları e-devlet kavramını ilk duyduğumdan bu yana her e-devlet kelimesini duyunca içim sızlar. Her halde bu sızıdan bahsetmesem içim daha da sızlamaya devam edecekti. Ama gelin görün ki Vizontele filminde tam da bu durumumu özetleyen “şerefsizim aklıma gelmişti” cümlesi benim içinde hiçbir şey değiştirmiyor. Bir kavramı zamanından önce düşünmek hele de ünsüz yazarlar için çok da işe yarar bir şey değildir her halde.
EVET, E-DEVLET:
“En sonunda devletin başına da “e-“ gelecek. E-devlet olacak” demiştim yazımda. Evet gerçekten de devlet kavramı dahi internet ortamına simüle olmaya başladı.
Bu ne anlama geliyor, e-devlet ne demek? Devleti dijitalleştirmek demek, en başta devletin fonksiyonlarını, özellikle de rutin fonksiyonlarını rutinleştirmek anlamına gelir. Mesela bir devlet kurumu olarak belediyelerin su faturaları hususunda abonelerini bilgilendirmeleri sürecinde yaptıkları rutinleri yani; borç bildirileri, ödendi dekontları vb. belgelerin hazırlanması önemli ölçüde zaman ve emek gerektiren işlemlerdir. Bu işlemleri yapmak devletin(bire bir değilse de dolaylı olarak) bir fonksiyonudur. Bu işlemleri on-line orama taşıyarak abone bilgilendirme sistemleri oluşturmak, on-line ödeme sistemleri kurmak gibi faaliyetler e-devlet uygulamalarıdır.
Bunun gibi, emeklilik sorgulama, trafik ceza sorgulama, devler kurumları arası ortak veritabanları vb. uygulamaların tamamı e-devlet uygulamasıdır.
Bu rutin fonksiyonların internet ortamına simüle edilmesi ve resmi geçerlilik kazanması zor değildir. Ancak bir de henüz gerçekleştirilmemiş uç e-devlet uygulamaları vardır. Biraz bilim-kurgu filmi temalarını andırabilir ama kanaatimce aşağıdaki bir çok uygulama yakın gelecekte gerçekleşecektir:
· E-İhale: İhalelerin ihaleye girenlerinde katılımı dâhilinde on-line olarak gerçekleşmesine olanak veren sistemler.
· E-TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisinin artık vekilleri meclis kürsüsüne mahkûm etmeyecek şekilde on-line ve sürekli olarak halka açık istedikleri yerlerden kanun tasarılarını konuştukları platformlar hayal mi?
· E-Mahkeme: Bu uygulama biraz uç olabilir ama kişilerin başvurdukları uzak yerlerdeki mahkemelere gitmeleri yerine yörelerindeki mahkemelerde on-line olarak hâkim karşısına çıkarılmaları, avukatlarını da on-line bulmaları ne güzel olurdu. Avukatların mahkeme koridorlarında yorulmaları ve bazı davalar sonunda tartaklanmaları da bu suretle önlenmiş olacağı gibi avukatların Pazar alanı illeri hatta bu sayede belki de ülkeleri dışına çıkabilecektir. Hakeza bu durum mübaşirler ile “yaz kızım” cümlesine muhatap daktilograflara gerek bırakmayacaktır.
· E-Takip: Herhalde anlatacağımız şekilde bir uygulama olsa polis ve jandarmaya gerek kalmayacaktır: İnsanların derileri altına mikroçipler takılarak evleri dışında (mahremiyet alanı olarak) sürekli olarak takip edilmeleri ve devlet birimlerinin gerektiği takdirde bu verileri her amaçla kullanabilmesi durumu.
Bu kadarı da filmlerde olur demeyin, daha geçen yıl; Japonya’da devletin böyle bir uygulama geçeceği söylentileri dünya kamuoyuna kadar yansımış, Japon kamuoyu, çoğunlukla bu durumun kişisel mahremiyet hakkına tecavüz olcuğunu belirtmişti.
· E-Cami: Eh, diyanet bakanlığına bağlı bir kurum olarak camilerin de e-devlet uygulamalarından nasibini alması gerekecektir elbette. Zaten, on-line fetva hatları bu konuda iyi bir adımdır. İmamların evlerinden camiye gitmeden on-line olarak namaz kıldırabilecekleri sistemler neden olmasın! (Bu şakaydı)
Gelişmekte olan iletişim teknolojileri kıskacında insan bilinci:
İnternetin nerelere kadar girdiğini daha doğrusu neler nelerin internete girdiğini anlattık durduk. Ancak bu denli gelişmenin kıskacında insan bilincinde oluşan değişim ve değişmekte olan etik anlayışı da önemli konulardandır.
Özellikle eğlence kültüründe çoktan yerini almış olan internet, kendisine kronik olarak bağımlı olanları çoğu kez devam ede gelen elle tutulur gözle görülür âlemden uzaklaştırmaktadır. İnternet müptelası birey komşusuyla birlikte çay içip sohbet etmektense internet başında saatlerini sohbetle geçirmektedir. Bu durum bireyin bilincini resmen gerçek ise de fiilen sanal olan kişilerin etkileri ile donattığından bireyi yalnızlaştırmaktadır. Bu durum bile sanal bir sosyallik olarak kabul edilebilecek iken, oyun müptelaları için zaten hayat durmuş durumdadır.
Hiç şüphesiz bunlar geçiş evreleridir, bireylerde olduğu gibi toplum da total bir bıkkınlık elbette bir gün oluşacak ve bireyler interneti telefon gibi, sadece gerektiğinde kullanılan bir araç gibi göreceklerdir.
Bilgi Yığılmasının Bilinci Örtmesi Sendromu:
İnterneti eğlencenin dışındaki amaçlar için kullananlar bilirler; çoğumuzun anladıktan sonra kesinlikle yaşadığı garip bir sendrom vardır ki bu internet ile ortaya çıkmıştır:
Diyelim herhangi bir konuda internetten kaynak araştırmak ve doküman indirmek istiyorsunuz. İlk işiniz pek tabii ki google gibi arama motorlarına baş vurmak olacaktır. Hele bir de aradığınız konu üzerine çokça yazılmış bir konu ise arama motorları sayesinden elinizin altına sıralanan binlerce, onbinlerce sayfa dokümanın hiç olmazsa ilk onunu incelemeniz bitmeden bu kadar kaynak arasında yolunuzu şaşırır, çoğu kez bu aramalarınız sırasında tesadüfen çok daha ilginç konularla karşılaşırsınız. Bir oradan bir oradan derken, aradığınız konuyu bile unutup, internetin başından katlığınızda sadece “surf” yapmış olarak kalkarsınız. İşte ben bu durumu bu yazının başlığında olduğu gibi Bilgi Yığılmasının Bilinci Örtmesi Sendromu olarak özetlemekteyim.
Eminim ehline yabancı gelmemiştir. Ancak birçoğumuzun bu sendromdan muzdarip olduğunu tahmin etmekteyim. Şüphesiz ki bu sendroma esaslı bir çözüm şarttır.