Beyinsel ölüm çoğu kez fiziksel ölümden çok sonra gerçekleşir, yani solunum sistemi veya dolaşım sistemi durduğu an beyin faaliyetleri de hemen durmaz bir müddet devam eder. Dolayısıyla ölmüş sayılan bir çok kişinin ölüm anından sonraki 20-25 dakika boyunca teorik olarak zihinsel faaliyetleri devam etmektedir.
Aynı şekilde ve daha korkunç olarak koma veya şoka girmiş bazı insanların öldü zannedilerek, ölmüş muamelesi gördüğü de olmuştur. Morgdan kalkıp evine dönenler, gömüldükten sonra kendine gelip saçlarını ağartan daha sonra yine bir şekilde kurtulan insan hikâyeleri de bu olgu kaynaklıdır.
Bu gibi hususların aslını bugün bilim sayesinde bilmekteyiz. Geçmişte ise böyle bir durum pratik olarak tahmin edilebiliyor idiyse de tam olarak bilinmemekteydi.
Haklı bir uygulama olarak İslamiyet’te sünnete uyma gayesi ile ölüler çabuk defnedilmeye çalışılırdı. Bugün de öyle devam etmektedir.
Diğer dinlerin kimilerinde mevtayı iyice bekletmek, kimilerinde yakmak, kimilerinde ise özel kuleler içerisine terk edip gitmek (Zerdüştlük dininde) adettir.
Bizim zihinsel jimnastiğimiz ise ölülerini gömen toplumlar üzerine:
Düşünün ki bir trafik kazası veya hastalık sonucu komaya girdiniz, öldü zannedilerek yıkanıp gömüldünüz, bir süre sonra bilinciniz yerine geldi ve uyandınız. Pek tabii ki ışık yok, hava belki var fakat az, rahat hareket etmek imkânsız, dış dünya ile iletişiminiz yok. Muhtemelen çok da aç ve susuz bir haldesiniz. O anda düşünürsünüz; acaba hala ölmedim mi yoksa ölümden sonraki hayat bu mu? Bir süre bekledikten sonra olağan dışı bir durum olmadığını, Münker ve Nekirin hesap için gelmediğini anlayınca hala yaşadığınızı ve mucizevî bir durum olmadıkça bulunduğunuz yerden çıkamayacağınızı anlayarak belki de aklınızı yitirirsiniz. Keşke cep telefonumla beraber gömülseymişim diyeceksiniz ama o da imkânsız, olsa bile ya çekmeyecek, ya şarjı bitmiş olacak ya da o kadar dar olacak ki elinizi bile oynatamayacaksınız.
Dışarıda ise taziyenizin yapıldığını, sizin için yasinler okunduğunu düşünün. Ölmüşsünüz veya öyle kabul ediliyorsunuz…
Hiçbir ihtiyacınızı karşılayamayacaksınız, havanız bitecek, kemirgen yeraltı hayvanları yavaş yavaş kefeninizi kemirip teninize erişecek…
***
Tarihi mezarlıklara bir bakın insanlığın başından bu güne ölmüş (kabul edilen sonradan da ölen) milyonlarca insanın arasında bu anlattıklarımızı yaşayan binlerce insan olmuştur.
Belki siz belki ben de bu ölümden beter durumu yaşayacak ve bu satırları acıyla yad edeceğiz…!
***
Bu durumdan kurtulmanın bir yolu yok mudur? Vardır elbette: Bazılarının öldükten sonra 6 saate kadar gömülmemeyi vasiyet ettiğini bilirim. Her halde bu korkuya yani mezarda uyanırsam ne yaparım? Korkusuna iyice kapılmış biri öldükten sonra hiç gömülmemeyi vasiyet edebilir.
Peki, mezkûr hale düşseydiniz ve aklıselim düşünmeye vaktiniz olsa dünya da iken neleri vasiyet etmek isterdiniz. Her halde dünya gözüyle yazılmış bir vasiyetten daha farklı olurdu istekleriniz.
Buraya kadar anlatılanları tezekkür-ü mevt olarak kabul etmemek lazım çünkü henüz mevt (ölüm) vakası yok. Ancak ölümden daha beter bir durum var.
***
Ve yine farz edin ki ölüm bizim zannettiğimiz gibi değil de vaki olduktan mezarlığa kadar süren bir süreç olsun ve mezarlık ölünün kendine gelmesini sağlayan uyarıcı bir mekân olsun. Üstelik öldükten sonra yaşam hiç de anlattıkları gibi olmasın.
Sembollerin manalarını çözemeyenler için pek de farklı olmayacaktır ölüm. Ancak sembollerin manalarını çözenler için ölüm yeni bir başlangıçtır.
Mezarda insanı ısıracak olan yılanın gerçekten acı vermesi için yukarıda anlatıldığı gibi ruh tenden henüz çıkmamış olmamalıdır. Bu durumda ya kabir azabı dedikleri yukarıda anlatılanlar olmalı ya da yılan dedikleri çok farklı bir şey olmalı. Hüccet-ül İslam İmam-ı Gazali yılanın insanın günahlarının sembolleşmiş veya vücut bulmuş şekli olduğunu söylüyor.
Elbette ölüm hiçbir şeye inanmayanlar kadar zor gelmez kimseye, o kadar dünya hayatından sonra karanlık ve hiçbir şeyin olmadığı, bilincin ebediyen uyanmayacağı bir çukur. Aslında inanmayanlar doğru tahmin ediyorlar; onlar için daha kötü bir durum mevcut. Ancak her hangi bir dine inanarak ölüm ötesi yaşama inananların inandıklarının gerçekle hiçbir alakası olmadığını farz etsek bile en azından dünyada bir tesellileri var. Ve bu tesellileri onları daha duyarlı olmaya teşvik ediyor. Ancak maalesef çoğu kez yaşlılıkta…
***
Düşünün ki kişi öldükten sonra nasıl bir âlem tasavvur ediyorsa aynen onunla karşılaşsın, hiçbir şey görmeyeceğine inanan hiçbir şey ile hayvanlar âleminde gözünü açacağına inanan hayvanlar âleminde açsın. Cennet ve cehenneme inanan da bunlarla karşılaşsın. Siz hangisini düşünmek isterdiniz?
Elbette sonuncusunu (hangi dinden olursanız olun). Nitekim her kes bu dünyada yapılanların tartıldığı bir âlemi tercih eder.
Cennet ve cehennem fikri olmasa belki de tarihteki isyanlar şimdiye kadar olmuşların onlarca katı olacaktı. Fukaralar nasılsa bu dünyadan başka bir dünya yok, ne yapsak kar diyip isyan edecek, zenginler ise yardım yapmayı anlamsız bulacaklardı. Zulüm görenler, sabır diye bir meziyete sahip olmayacak, zalimler ise hiç ama hiç korkmayacaktı.
Ölüm olmasa cennet cehennem fikri veya bilinmeyen zorunlu bir yolculuk fikri de olmayacaktı.
Bunlardan hiç biri olmayacaktı.
Bu yazının konusu belki de başka bir konu olacaktı.
Öyleyse yaşasın ölüm…
Noli ire fac venire: (Lat) Gitme, gelmelerini sağla.