Yerel Yönetimler üzerine trajikomik bir inceleme yahut ağlanacak halimize gülünen yerde yarı tebessümle ağlama…
Merkezi yönetim sisteminin devlet kurumlarının yükleri arttıkça sorgulanmaya başlayan bir yönetim sistemi olduğu bilinen gerçektir. Evet, her devletin yönetimsel mekanizmalarında bir kalp vardır ve bu kalp genellikle o devletin başkentindedir ancak bu kalp devlet organizmasının diğer organlarının görevlerini de yapmaya veya kontrol üstü bir güç ile idare etmeye devam ederse en sonunda kendi görevini tam anlamıyla yerine getirememeye başlayacağı gibi diğer yönetimsel organların da işlevlerini ifa etme istidatlarını ortadan kaldırır.
Ülkemizde işte tam bu sıkıntının hissedilmeye başlandığı son on yılda artık desentralizasyon (ademi merkezileştirme, merkeziliği yok etme) tabirini sıkça duymaya başladık. Toplumbilimciler, araştırmacılar, yöneticiler bu konuda çok şey yazdı, söyledi. Desentralizasyon projesinin en önemli ayağı olan yerel yönetimler daha sık vurgulanır oldu.
Yerel yönetimlerin bu anlamdaki işlevleriyle alternatifsiz tek sistem olduğu ve bu yüzden üzerinde önemle durulması gerektiği hususu zaten her halükarda dile getirilmekte. Dolayısıyla bu öneme sahip organlar olarak yerel yönetimlerin sorunlarının da en başta bizzat yerel yönetimlerin kendilerince çoğu kez “bir şekilde” dile getirildiğini de bilmekteyiz. Özellikle sorunları popüler olmayan yöntemlerle dile getirdiklerinde pek de seslerini duyuramayacaklarını iyi bilen bilhassa küçük-şehir yerel yöneticileri haklı olarak farklı popülist metotlarla seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Maalesef bu tür mesajları kamuoyuna bir şekilde yaymasını başarmış yerel yönetici veya yönetimlerin verdikleri mesajların altında yatan esas sorunsallar pek de anlaşılmamakta, bu mesajlar gazete veya televizyonlar için ilginç haber malzemesi olmaktan öteye geçememektedir. Akla yerel yönetim denilince akla ilk gelen belediyelerin kamuoyunda yine yukarıdaki şekliyle alelalade bir haber olarak yankı bulan eylemlerinin popülist niteliğinin yarattığı gayrı ciddi etki olabilir. Oysa her nasıl ve ne amaçla olursa olsun esasında halka en teğet yönetim biçimi olan ve “halkın sesi” sıfatına en yakın yönetim birimi olan belediyelerin mezkûr eylemlerinin sıkça gündeme taşması yukarıda anlattığımız bağlamda düşündürücü olmalıdır.
Bazıları eskilerinin farklı açılardan tekrarı olacak olmakla birlikte “yerel yönetimlerin sorunlarına” inceleme noktamız olan tabiri caizse mahrum yerel yönetimler kapsamında değinelim:
Büyükşehir sıfatı çıkmadan önce belediyeler:
Büyükşehir Belediyesi sıfatı çıkmadan önce İstanbul Beyoğlu Belediyesi ile Hakkâri’nin herhangi küçük bir belde belediyesi arasında en azından kavramsal olarak bir fark yoktu. Bu kavram bugün var ve gerek kavramsal, gerekse niceliksel olarak bir farkı sembolize etmekte. Bu fark elbette yerel yönetim sorunları dendiğinde de aynı çağrışımı yapmalıdır.
İnceleme başlangıç noktamız olan mahrum yerel yönetimler coğrafyadan bağımsız olarak ülkemizde muhtelif sebeplerden ötürü mefluç durumda olan hatta temel belediyecilik görevlerini bile ifa edemeyen bölgeler olduğuna göre biraz daha bunlarla ilgili sorunlara değineceğiz:
Orası Belediyedir, hele yazi işlerini bağleyin inegim kaybodi:
Başlığımız yukarıda çerçeveye aldığımız belediyelerin birinden, vatandaşın bir 110’un itfaiye hattı olduğunu bilmesi gerektiği bir yana 110’u aramanın ücretsiz olduğunu öğrenmiş, etkili bir olduğunu düşünerek Yazı İşleri Müdürünü arıyor. Kaybolmuş ineğine kamyon çarpacağından korktuğunu, hatta mümkünse ineğinin kaybolduğunun anons edilmesini istiyor.
Sadece bu değil, tezeklerini kayınbabasının evine göndereceği için belediye kamyonunu isteyen, ineği değil de kaybettiği telefonunun bulunması için anons talebinde bulunan, aylık sabit 5 YTL su parasını çok görüp su tahsilât servisinde hırgür çıkaran, kapsının önüne mıcır döktürmeyi belediyenin görevi sayan…
Geri dönelim; halkın yönetin kültürünü bırakın, (mübalağasız) devlet kavramını bile tam olarak özümsemediği bir yerde belediyeciliği düşünün.
Böyle bir ortamda elbette profesyonel yöneticiler binde bir çıkacağı için, geçmişte seçilmiş belediye başkanlarının bazen yeteneksizlikleri bazen de kötü niyetlilikleri yüzünden borç batağına batmış belediyeler bugün artık tabii karşılanır olmuşlardır.
Bu tip belediyelerin bulunduğu yerlerde halkın ağzında çarpıcı bir anekdot vardır: (önce şive ile yazıyorum)
“He, temam, sularımız artık heç kesilmi, heta başkan tekçileri de korkutmiş ceryan da heç kesilmi, ama bana ne, oğlımi işe almadıktan sonre neyedir. Varsın oğlımi belediyeye alsın, sular akmasa da olır.”
“Tamam, sularımız artık hiç kesilmiyor, hatta başkan Tedaş’ta da otorite kurmuş eskiden hep kesilen elektrikler de artık kesilmiyor, ama bana ne, oğlumu işe almadıktan sonra. Oğlumu belediyede işe alsın da su akmasa da olur. “
Yukarıdaki anekdot herhalde açıklamaya gerek bırakmıyor.
***
Kanaatimizce pek az araştırmacı yukarıda belki de biraz bîperva dışa vurulmuş gerçeği hesaba katmaktadır. Yerel yönetim sorunlarında halk unsuru olarak başlıklandırabileceğimiz bu sorun belediyelerin işleyişlerine yukarıda anlatıldığı şekliyle tesir ettiği gibi birebir belediyenin organlarına da tahmin edilebileceği üzere nüfuz etmiştir. Bazen bizzat belediye başkanlarının, bazen çalışanların ve birçok kez her ikisinin eğitimsiz ve vasıfsızlığı belediyelerin kurumsal işlevlerini sekteye uğratmaktadır. Ancak altını çizmek gerekir ki bu sistem seçim demokrasisi sistemiyle direkt halkın elinde olduğundan bu durum halk-kaynaklı fakat halka ait olmayan bir sorundur.
Halkın bilgeliği veya halkın realizmi gibi kavramlar maalesef birçok yerde loş-pembe hayaller olmaktan öteye geçememektedir. Maalesef böyle yerlerde halk, halk adını taşıyor olmaktan başka halk kelimesini andıran hiçbir gerçek aktiviteye sahip değildir.
Muhakkak bu fikre kızanlar olacaktır ancak tekrar vurguluyorum, bu sorunlar halk-kaynaklı fakat halka ait değildir.
Ve EU ?
Bu garip hallerin sadece bir yerde yaşanıyor olması bile (birden çok olduğu kesin) bu sorunların daha doğrusu sorunlardan önce marazileşmiş kültürlerin varlığıyla Avrupa Birliğine nasıl entegre olunacağını ister istemez düşündürüyor. Elbette bu konuda karamsar bir bakış sadece alelade bir umutsuzluktan başka bir şey değildir ancak bu olguları da yok saymak bu yazı gibi binlercesinin yeniden yazılmasına neden olacaktır.
Bir taraftan E-Belediye gibi parlak sistemler geliştirilirken hatta en ücra belediyelerde bile uygulanırken, aynı yerde 110’un aranarak inek kayıp ihbarı verilebilmesi maalesef bu olayın, gayrı ciddi olmaktan kesinlikle uzak tutulan konseptine dâhil olabilmekte ve her zaman olduğu gibi olguyu yine mizahileştirmektedir.