Bu yazımızda kamuoyunun gündemini sıkça meşgul eden ve çoğu kez aslından çok gölgesinden korkulan misyonerlik faaliyetleri ile ilgili incelemelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak şu hususu da hatırlatmakta fayda olacaktır: Bu yazı takdiri okuyucuya bırakmaktadır. Kamuoyumuzca Misyonerlik kurumuna yüklenecek her yeni özel misyon gereksiz gerginlikler yaratacağı gibi, bu kurumu “bırakınız yapsınlar”cı anlayışla ele almak kültürümüzün kanı ile oynamak anlamına gelecektir.
Hz. Ali’nin(k.v) bir sözü vardır: “İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır”. Kanaatimizce kamuoyumuzdaki komplo teorileri ve dinler arası düşmanlığı körükleyici birçok fikrin pek azında “belirli bir araştırma sonucu edinilmiş husumet” vardır. Her bilinmeyen gibi bu konu da ancak incelendikten sonra açıklığa kavuşturulmalı düşman olunacak ise o zaman düşman olunmalı, haklı bir mücadele verilecek ise ona göre mücadele verilmelidir.
Misyoner kelimesinin kökeni ve tarihi:
Hz. İsa’nın havarilerine söylediği: “Gidiniz! Gerçeği, yani Kutsal Kitabı onlara öğretiniz!” Sözü misyonerlik kavramının teorik temelini teşkil etmektedir. İlk misyoner kabul edilen havari St. Paulus Anadolu’dan başlayarak oradan Yunanistan’a, Makedonya’ya ve Hıristiyanlığı yaymaya başlamıştır. Misyon kelimesi Latincede göndermek anlamına “mittere” kelimesinden türemiştir. Nitekim 17. yüzyıldan itibaren ticari ya da siyasi amaçlarla yabancı diyarlara özel görevliler gönderilmesine de misyon denmiştir. Zamanla misyon kelimesinin amacı Hıristiyanlığı yayma kavaramı ile özdeşleşmiş ve kurumsallaşmıştır. Dolayısıyla misyonerlik kurumu Hıristiyanlıkla yaşıt yani bir kurum takriben 2000 yıldır var olan bir kurum.
2000 yıllık tecrübe ve sonucu:
Dini yaymayı da dini bir görev kabul eden misyonerlik kurumunun (veya kavramının) 2000 yıllık geçmişi bu kurumun sisteminin tam olarak oturmasına neden olmuştur. Ancak bu kurumun tarih boyunca geçirdiği evrim ve diğer kamusal unsurlarla ilişkisi, misyonerlik kavramını daha muğlâk hale getirmiş, en azından diğer dinlerle ilişkilerini daha çok sorgular duruma düşmüştür.
Misyonerler çalıştıkları coğrafyalarda görevlerini profesyonel bir biçimde sosyal sistemler dâhilinde icra ederler. Okullar, hastaneler ve vakıflar bu kurumlardandır. Matbaa faaliyetleri ve günümüzde ise Internet ve diğer görsel araçlar da büyük bir araç olarak kullanılır.
Elbette bu hummalı çalışmaların ABD ile bağlantılı olan kısmında büyük finansal kaynaklar vardır ve legal olarak kullanılmaktadır.
1886 yılında tüm dünyada 80’in üzerinde Protestan misyoner örgütü bulunmaktaydı ve bunların 32’sinin ABD, 24’ünün İngiliz, 24’ünün ise Kıta Avrupası kaynaklıydı. Daha o zaman bu örgütlerde 3226 misyoner çalıştınlıyor ve yılda 10 milyon dolara yakın para harcanıyordu. 19.yüzyılın sonuna gelindiğinde ise dünyadaki tüm Protestan misyoner örgütlerinin sayısı 150’yi bulmaktaydı ve bu örgütlerde 11.574 misyoner faaliyet göstermekteydi. Yılda 15 milyon dolar harcama yapılan bu Protestan misyoner örgütlenmesi içinde Amerika’nın üçte birlik bir payı bulunuyordu.
Osmanlı’da misyonerlik faaliyetleri
Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında yürütülen misyonerlik faaliyetleri ile Türk-Amerikan ekonomik ilişkilerinin tarihinde bir paralellik vardır. 1780 yılında başlayan ve 1811 yılına kadar İngiliz Levant Company’in kanatları altında devam eden Osmanlı-Amerika ticari ilişkileri bu tarihten sonra bizzat Amerikalılarca sürdürüldü. Daha sonra 1811’de İzmir’de Amerikan İş Adamları tarafından İlk Amerikan Ticaret Odasını açıldı.
***
Osmanlı ile Amerika ile “Seyri sefain ve İcrayı Ticarete Dair” bir “Muahede-i Hümayun” imzalanmıştır. 7 Mayıs 1830 Anlaşmasıyla “the most favored nation” (en ziyade müsaadeye mazhar memleket) statüsü ile Amerika, Türkiye’de kapitülasyon haklarından en çok yararlanan ülkelerden daha az haklara sahip olmayacaklar demekti ki, 1830 Anlaşması bundan böyle en gelişmiş ölçüde Türkiye piyasasını Amerikan tüccarına açtı. 1830 Anlaşmasını 1862 yılında imzalanan bir başka “ticaret ve seyr-ü sefain” anlaşması ile bunu da doğal olarak, iki ülke arasındaki ticaretin güçlendirdi.
Örneğin 1843 yılında Çanakkale boğazından geçen 6286 ticaret gemisinden yalnızca iki tanesi Amerikan gemisi iken, Kırım savaşını izleyen yıllarda İstanbul limanına her hafta bir Amerikan gemisi yanaşıyordu. Amerikan ticareti, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve Rusya ile karşılaştırıldığında belki yine de çok fazla değildi ama, kendi içinde çok hızlı bir gelişme göstermişti. Aynı dönemde, American Tobacco Co., Standart Oil Co. (Socony), Singer Sewing Machine Co. ve Western Electric Co. gibi tanınmış Amerikan firmaları artık Osmanlı İmparatorluğu içinde yaygın bir şekilde icra-i faaliyet ediyorlardı. Yukarda Sözü edilen şirketlerden yalnızca Singer dikiş makineleri şirketinin Birinci Dünya Savaşı arifesinde imparatorlukta 200 kadar bayi, ya da satış mağazası bulunuyordu. Amerikalılar, misyonerler eliyle, gemici feneri de denilen gaz lambası, fotoğraf makinesi, org, dikiş makinesi gibi şeyleri Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kendilerinin tanıttığını ileri sürerler. Ticari-ekonomik ilişkilerin bu gelişmesinde misyonerlerin önemli rolleri olduğu açıktır. Amerikalı misyonerler zaman zaman bunu açıkça dile getirmekten de geri kalmamışlardır. Örneğin, uzun yıllar BOARD’un (American Board of Commissioners For Foreign Missions) dış ilişkiler sekreterliğini yapan ve Daybreak In Turkey adlı kitabı yazan James L. Barton bu ilişkiyi şöyle dile getirmektedir: ‘Türkiye’deki bu modern eğitim kurumlan bu ülkenin insanlarının yaşam, düşünce, adet ve alışkanlıklarını yeniden biçimlendirmede önemli bir güçtür. Bu okullardan çıkan erkek ve kadınlar, bilgi isteyen mesleklerde olduğu gibi iş hayatı ve ticarette de ön sıralarda yer almaktadırlar. Misyoner okullarının eski öğrencilerinin büyük bir, kısmı şimdi Avrupa ve Amerika’nın varlıklı tüccar ve iş adamlarıdırlar. Modern düşünceli bu adamlar aracılığıyla fabrikalarımızın ürünleri ve Batı’nın makineleri Doğu’nun bu bölümüne artan oranlarda girebiliyor, bunun karşılığında Türkiye’nin ürünleri de bize ulaşıyor. Sık sık ifade edilmiş olduğu gibi, Türkiye’deki kolejlerini kurmak ve desteklemek için Amerika’dan gönderilen paranın, bu ülkeyle artan ticaret sayesinde, yüklü faiziyle birlikte fazlasıyla geri ödendiğini söylemek doğru olacaktır.” Bu gözlemin 1908 yılında yapılmış olduğunu tekrar hatırlatalım.
***
Gelecek Hafta:
Cumhuriyet Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri
Internet’te Dinler
Kaynakça:
Dr. Uygur Kocabaşoğlu: Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika
Ayten Sezer: Osmanlıdan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri-Hacettepe Üniversitesi
Suat ATAN
29.08.05
Gürpınar/Van