(Bu kavramı dünya medya tarihine hediye ediyorum.)

Turfanda haberin ne demek olduğunu ve bu konseptin ortaya çıkarılmasındaki haklılığı birlikte inceleyelim:

YAZ AYLARININ DEĞİŞMEZ PROBLEMİ: BEKÂRET

Pazartesi gününe has ciddiyetle yüksek tirajlı gazetelerimizden birini okumaya başlıyorum, ana sayfada küçük bir başlıkla karşılaşıyorum: ‘Bekâret tartışması’ herhalde gazetelerimizin dizgiyi tamamlama haberlerinin klasik başlıklarından biridir diyerek sayfa sayfa ilerliyorum. İlgili sayfaya geldiğimde tüm renkli bir sayfanın bu bekâret tartışması konusuna ayrılmış olduğunu görüyorum. Eskiden olsa bu gibi yazıları okuduğumda ilgili gazeteyi e-posta bombardımanına tutan ben, bu kez hiç sinirlenmiyor hatta aldırmıyorum. Aklıma eskiden olduğu gibi ‘toplumsal aile düzenimizi yıkmak amacı’ veya ‘insanların kafasını bulandırarak gündemi dağıtma’ gibi komplo teorileri de gelmiyor artık. Çünkü…

Medya yaz aylarında ne yapar?

Bazı medya kuruluşlarının yaz aylarında ne yaptığını yine kendilerinden öğreniyoruz: Yaz aylarında haber sıkıntısından çarşıya çıkıp haber üretmek isteyen bir muhabir gerçekten takdir ettiğim bir yaratıcılıkla haberini buluyor, yayınlıyor amacına ulaşıp ilgileri üzerine topluyor ama küçük bir sızıntı cümlesi ile bu yazının başlığı olan soruyu sağ olsun açıklıyor. Meğer yaz aylarında büyük medya kuruluşları haber bulamıyormuş. Tabiri caizse aynı kuruluşlar için yaz aylarında haber aramak yazın portakal aramak gibi bir şey bulunsa da turfanda olanını bulunuyor.

Neden hep aynı konular?

Hikmeti bilinmez yıllardır yazanların yazmaktan okuyanların okumaktan bir türlü sıkılmadığı konular vardır. Bekâret tartışmaları, evlilik sorunsalı, cinsel sorunlar, kırsal kesimde yaşayanların cinsel hayatları, aldatma tartışmaları gibi konular bu konuların başında gelir. Şüphesiz bu konuları işleyenler iyi bilirler ki yazdıkları bir şekilde çokça okunuyor, hatta tiraj rekorları kırıyor. Toplumumuzun bu tür haberlere yoğun ilgisinin kökeninde bu konularla ilgili bilgileri bulduğu tek kaynağın medya olmasıdır. Medyanın ‘konu ile ilgili her şeyi öğreneceksiniz’ veya ‘dev yazı dizisi’ gibi iddialı söylemler içeren özsunum şekilleri ve insanın değişmez şehvetini hedef alarak haberlerin arasına serpiştirdiği cinsel imgeler (yazı, fotoğraf, illüstrasyon) toplumu bu gibi metinlere cezp etmektedir. Bir de bazı yazarların fütürsuzca istifra ettiği bazı ifadeler yazılanları daha bir cazip hale getirmektedir. Elbette yeni nesil cinselliği ve bu gibi konularla ilgili bilgisizliğini kendi deyimleriyle kalın, resimsiz ve sıkıcı kitapları tektik ederek öğrenme yoluna gitmeyecektir. Ama bilgisizliğinden kaynaklanan merakını da hep koruyacaktır. Dolayısıyla bu gibi ciddi konular bazı medya kuruluşlarının bünyesinde tekelleşmiş kişilere kalmaktadır. Bu tek başına bir sorun olmayabilir, ancak bu kişilerin dünya görüşlerini derin uzmanlıklarını kullanarak topluma dayatması hiç de hoş değildir. Mesela bekâret kavramı birebir kişinin öz(n)el dünya görüşüdür, bu kavramı toplumumuzun geneli gibi, önemli görebilir yahut saçma sapan olarak değerlendirebilir bu o kişinin kendi sorunudur ve sonuna kadar saygı duyulmalıdır kişi bu fikrini özgürce açıklayıp yayabilir de. Ancak aynı kişi bir de uzman pozisyonunda kendi fikrini ifade etme sürecinde doğru bildiklerini ayetleştirip aksi fikirleri de hor görme hakkına sahip değildir. Aynı kişinin hor gördüğü fikir toplumun geneli içinde ‘bir değer’ haline gelmişse bu kişinin yaptığı şey artık tolere edilemeyecek düzeyde bir fiil durumuna gelir. Ya fiiller kasıtlı olarak yapılıyordur ya da bu kişiler toplum değerlerine saygısızlıkları cihetinde ahlaksız insanlardır.

Mezkûr gazetedeki ‘bekâret tartışmasında’ TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Can PEKER’İN bu konuda:

“Türkiye’nin köylü sınıfından orta sınıf toplumuna geçiş aşamasında olduğu, bu nedenle birçok alanda olduğu gibi cinsellik konusunda da homojenleşme sağlanamadığı…” şeklindeki beyanı,

aynı gazetenin web sayfasından gazete sayfasına taşınmış forumda adı belirtilmeyen A.A. rumuzlu (erkek) kişinin:

“Bizim gibi geri kalmış toplumlarda bekâretin hala önemini korumasının en büyük nedenlerinden biri erkeklerin kendilerine güvensizliği. İnternete açılmış insanların bile yorumlarını okudukça bu toplumda yetişen gençlere özellikle de kızlara acımamak elde değil.” Yorumu,

yine aynı web sayfasından E.İ. rumuzlu (erkek) kişinin:

“Çetin Altan her hafta yazıyor, kırsal kesimde yaşayan erkeklerin yüzde 43’ü ilk cinsel tecrübesini eşekle yaşamakta. Eşeğe talim ettikten sonra, evleneceği kadında bekâret araması normal.” Şeklindeki Çetin Altan’a ait olup olmadığı meçhul yorumu,

U.K rumuzlu(erkek) kişinin:

“Hristiyanlık’ta da evlilik öncesi cinsel ilişki reddedilir. Bizden farkları, sıradan insanların çoğunluğunun kendi uydurup kendi inandıkları hikâyeleri aşmış olmalarıdır”. Yorumu,

Dikkate şayan yorumlardır. Sayın Can Peker’in beyanatları dışındaki ifadelerin yarısı web sayfalarında yapılmış isimsiz yorumlar, geri kalanları da bir derginin bayan çalışanlarının yaptığı açıklamalardır. Tüm sayfa boyunca ‘objektif bir haber yapıyormuş gözükmek için’ serpiştirilmiş aksi yönde gibi gözüken birkaç isimsiz yorum dışında, tüm sayfa toplumun bekâret anlayışına karşı savaş açmış gibi durmaktadır. Sayfanın orta yerindeki ‘anti-bekâret savaşçısı’ 8 bayanın, bir boyacı merdiveninin etrafındaki kırmızı platformda verdikleri pozlar da resmi tamamlamaktadır. Her birinin ilk cinsel deneyimi, tecrübeleri veya değerli yorumlarının yazılı olduğu küçük metin kutuları da unvanları yazılı olmasa bir sosyologun bilimselliği kadar vakur …!

Web forumlar: Asparagas yatakları:

Web sayfalarının faydalarını hatta medya kuruluşlarının objektifliği anlamında faydalarını geçen haftaki yazımda açıklamıştım. Meğer unuttuğum önemli bir husus varmış; Web forumlar. Ehlinin bileceği üzere web sayfalarında herkesin takma(nickname) veya gerçek adla yorumlarını yazdıkları alanlar vardır. Tabii ki bu formlarda kişilerin gerçek olup olmadıkları, ciddiyetleri, farklı ad kullanarak aynı yönde yorum verip vermedikleri de denetlenebilir değildir. Bir web sayfasındaki forumlarda yazılan yorumların çokluğu o sayfa için iyi bir prestijdir. Bunu bilen bazı web tasarımcılar bazen kendileri bazen de ekiplerine kendi fikirleri yönüne onlarca yorum yazarak ortalığı kızıştırıp tabiri caizse reyting çalışması yapmaktadırlar.

Forumlar diğer faydası ise bazı sayfaların kendi kendisini üretmesi olayıdır, itiraf.com gibi bazı sayfalarda kullanıcıların yorumlarını yazabilecekleri alanlar yaratılır, sayfa yayınlanır, bol reklâmla kullanıcılar sayfaya gelip yorumlarını yazarlar bir müddet sonra sayfa olgunlaşır kıvamına gelir artık o web sayfası hem okunur hem yazılır. Sayfanın asıl sahibi ziyaretçileri oluverir.

Bu tür sayfalar özgür alanlar yaratmaları veçhesinde güzel çalışmalardır ancak bazıları, bazı medya kuruluşlarının haber turfandası haline gelmişlerdir. Çoğu kez o medya kuruluşunun kendine ait veya bağlantıda olduğu sayfalar bu işi yaparlar.

Sinek-Bal Etkisi:

Toplumun hassas olduğu bazı konularla ilgili açıklamalarımızla web forumları kafamızda sentezleyelim. İşte benim sinek-bal etkisi dediğim durum. Teşbihi caizde internette gezinen her kişiyi sinek olarak düşünelim, birileri web sayfalarında bal gibi çekici bir konuyu işlesin. İnsanlar bu web sayfasına akın ederek her türlü yorumlarını özgürce yazacaklar, bu sayfayı yönetenlerse daha fazla sinek için konuları daha da bir kızıştıracak, daha fazla yorum çıkacak. Alın size turfanda haber: sonra bu web sayfasından keyfinize göre mesajları ayıklayıp, birkaç tane de ekleyip (nasılsa rumuz kullanılıyor) matbu gazetenizde haber yapıyorsunuz. Böylece yazın hem haber sıkıntınızdan kurtuluyor hem de tirajınızı hem web sayfası için hem de günlük gazeteniz için arttırıyorsunuz.

Haydi, turfanda haber üretelim:

Tam olarak anlaşılmasına örnek olarak bir haber serası inşası ve ürünleri olan turfanda haberin nasıl yapılacağını görelim. Denemesi bedava:

Öncelikle uzman bir dostumuzla bir web sayfası kuruyoruz, bir şekilde iyi bir reklâmını yapıyoruz. Sonra bu sayfanın bir tarafına dikkat çekecek şekilde şöyle bir anket-forum koyuyoruz: “Evlilik gerekli bir kurum mu?”

Daha sonra bizzat kendimiz veya ekibimiz farklı adlarda kullanıcı hesapları açarak birkaç yorum yazıyoruz:

Rumuz H.Ü (bayan 22):

“Bence Evlilik gereksiz bir kurum, insanlar özgürce birlikte yaşamalı, herkesin cinsel olarak bağımsız olma hakkı var”

Sonra “objektif(miş) gibi gözükmek için” şu yorumu uyduruyoruz.

Rumuz R.R (erkek 25):

“H.Ü. yanlış düşünüyor, evlilik önemli bir kurum, bütün dinlerin tavsiye ettiği bir kurum, İslamiyet kadın haklarına önem vermese de evliliği savunuyor.”

Artık üçüncü yorum ve sonrasını sizin yazmanıza gerek kalmıyor bakın nasıl gelişiyor:

Rumuz: İ.Y.E.T (erkek 44):

“İslamiyet hakkında bilir bilmez konuşulmamalı, İslamiyet kadın haklarına önem veriyor, takdir ettiğiniz üzere İslamiyet’in evliliğe verdiği önem kadına verdiği önemin başka bir göstergesidir”.

Sonra ne mi oluyor?

Şayet şartlar olgunlaşmışsa haber seranız artık ulusal medyanın tamamında tartışılan bir haber haline geliyor, eğer tecrübeniz varsa ve konu biraz da siyasi ise gündemi bile değiştirebiliyorsunuz. Ha unutmadan böyle bir web sayfası yaptıktan sonra sayfa iyice şişer şişmez herhangi bir kuruluştan sayfadaki yorum ve haberlerin objektifliğine dair hıfzıssıhha raporu alıp amblemini de web sayfanızın başköşesine koymayı unutmayın.

Bu eleştiri yazısının kendisi dahi maalesef gayrı ihtiyari olarak turfanda habercilere hizmet etmektedir:

Evet, bu yazı aslında bazı medya kuruluşlarının şimdiki kanaatimce sadece ekonomik getirisini düşünerek pervasızca yaptıkları haberlerin vahametini ironik bir biçimde anlatmak için yazıldı. Başta da belirttiğim gibi bu yazıların arkasında komplo falan aramaya gerek yoktur. Nitekim görüyoruz ki ekonomik endişeler artık etik değerleri de ezip geçmektedir.

Ancak bütün anlattıkları ile bu yazı da maalesef istemeden de olsa bu mezkûr haberi bir nevi duymayanlara ulaştırmaktadır.

Ne yapmalı?

İşte ne bu yazının ne de bu yazının yazılmasına vesile olan yazıların yazılmasını önleyecek çözümlerin düğüm noktası. Kanaatimce toplumumuz bu gibi sinek-bal mekanizmalarının olduğu web sayfaların veya gazetelere bu gibi konular işlendiğinde okumaya ve yorum yapmaya tenezzül bile etmemeli. Bugün birçok kuruluş neden Afrika Tarihi gibi bir belgesel yayınlamıyor ise söz konusu saçma sapan konuları da aynı sebeple yayınlamayacak pozisyona düşebilir. Yani çözüm, bilinçli ilgisizlikte yatmaktadır. Aksi takdirde bir medya kuruluşunda varolan söylemlerin aksine yapılan her söylem yine o medya kuruluşunun lehine olmakta o kuruluşu ‘haberimiz bomba gibi patladı’ obsesyonuna sürüklemektedir.

Eski bir İran Atasözü çözümü çok nükteli olarak ortaya koyacaktır:

“Cahile verilecek en güzel cevap susmaktır”